TIP merkezinde yenilikler!
Tıp Merkezi Sağlık Bilgileri
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
Etiketler: gebze tıp merkezi, hastane, sağlık, tıp merkezi
Etiketler: gebze tıp merkezi, hastane, sağlık, tıp merkezi
Grip mevsimi ülkemizde geç döneme doğru sarkıyor. Son yıllarda grip Türkiye’de artık Kasım ve Aralık aylarında değil, Ocak, Şubat ve Mart aylarında tepe noktasına ulaşıyor. Bu yıl da Ocak ayının ikinci yarısında patlama var.
Grip nedir? Nasıl korunmak gerekir? 1- Alveoler hydatid (Alveolar Hydatid Disease - AHD)
Tilki, kır kurdu ve köpeklerde bulunan mikroskobik tenya (Echinococcus multilocularis) larvalarının enfeksiyonundan kaynaklanıyor. İnsanlarda enfeksiyon nadir görülse de, tedavi edilmediği taktirde ölümcül olabiliyor. Karaciğer, akciğer ve beyinde parazit tümörlerinin gelişmesine yol açıyor. AHD, çoğunluğu kuzey bölgeleri olmak üzere dünyada yaygın şekilde görülüyor. Orta Avrupa, Kuzey Amerika, Çin ve Japonya'da vakalara rastlandı. AHD, topraktan hastalığın bulaştığı bitki ve meyvelerin toplanması ya da yine topraktan bu paraziti alan evcil hayvanlardan yayılıyor.
2- Blastomycosis
Grip gibi ateş, titreme ve ağrılarla başlıyor. Ancak, ABD ve Afrika'nın belirli bölgelerinde görülen bu mantar hastalığı, deride yaralara ve prostat, kemik, hatta beyinde iltihaplanmalara yol açıyor. Kurbanlarının yüzde 5'ini öldürüyor; ancak, dünya genelinde hastalığın kaç kişide bulunduğu bilinmiyor. Hastalık kirli toprakla taşınıyor. Dolayısıyla kurbanlarının çoğunu çiftçiler, kampçılar ve orman işçileri oluşturuyor.
3- Çin karaciğer paraziti
Bu küçük parazitin Latince'deki adı Clonorchis sinensis... Çoğunlukla Japonya, Kore, Çin, Tayvan, Vietnam'da görülüyor ve bu bölgede 30 milyon insana bulaşmış durumda. Parazit, çiğ ya da iyi pişmemiş balık yoluyla taşınıyor ve karaciğer içindeki salgı kanallarına yerleşiyor. Hiçbir hastalık belirtisi göstermeden yıllarca bulunduğu bölgede barınıyor; ancak, karaciğere zarar veriyor. Bu hasar, ölüme yol açabiliyor.
4- Parazit takıntısı
Bu bir akıl hastalığı... Kişi, derisinin altında bakteri, parazit ya da böceklerin yaşadığını düşünüyor ve bu duyguyu zihninden atamıyor. Kökeni psikolojik olsa da, verem ya da frengi gibi fiziksel hastalıklar sonrasında kişide belirebiliyor. Hastalar, çoğunlukla derilerini yüzerek ya da kimyasal maddelerle bu hayal ürünü organizmaları vücutlarından dışarı atmaya çalışıyorlar. Bıçak ya da cımbızla kendilerini yaralayanların oranı bir hayli yüksek.
5- Doğu at ensefaliti (Eastern Equine Encephalitis) 6- Filariasis (Lenfatik) 7- Ruam (Glanders) 8- Histoplasmosis 9- İdiopatik fibrosis (IPF) 10- Japon ensefaliti 11- Kernicterus 12- Lymphocytic choriomeningitis (LCM) |
13- Marburg virüs hastalığı 14- Naegleria 15- Olfaktör nöroblastoma 16- Psittacosis (papağan humması) 17- Q humması 18- Retinoblastoma |
19- Sporotrichosis
Tüm dünyada rastlanabilen bu mantar enfeksiyonu, en belirgin şekilde tarım çalışanlarını etkiliyor. Dikenli otlar, saman balyaları ya da sfagnum yosunuyla haşır neşir olanlarda sık görülüyor. Mantar, vücuda derideki küçük kesikler yoluyla sızıyor. Önce küçük, ağrısız şişlikler baş gösteriyor. Sonrasında gelişiyor ve su yanığı şeklinde yayılarak geç iyileşen yaralar açılıyor. Nadir vakalarda enfeksiyon akciğere, eklemlere ya da merkezi sinir sistemine atlıyor. Ancak bu durum, genellikle bağışıklık sisteminde sorun görülen kişilerde yaşanıyor.
20- Usher sendromu
Kalıtsal duyma özürlülerin yüzde 10'unda görülen kalıtsal bir hastalık. Bu, gece körlüğü ya da çevresel görüş kaybı gibi görme bozukluklarına da neden oluyor. Görmede yavaş yavaş ve dereceli gelişen bozulmayı tanımlayan retinis pigmentosa hastalığının bir bölümünü oluşturuyor. Günümüzde herhangi bir tedavisi yok.
21- Vulnificus
Bu bakteri hastalığı, bozulmuş deniz ürünlerinden ya da açık yara yoluyla deniz suyundan bulaşıyor. Dünya çapında hastalığa ilişkin resmi bir kayıt yok. Yapılan araştırmalara göre, daha önce sağlık sorunları yaşamış kişilerin hastalığa yakalanma olasılığı, yaşamayanlara oranla yüzde 80 daha fazla. Sağlıklı kişilerde kısa süreli karın ağrıları görülürken, diğerlerinde deride bozulmalar, hatta ölümcül kan enfeksiyonlarına rastlanıyor.
22- Tularemia
Biyolojik savaşta kullanılabilecek bir diğer korkutucu bakteri... Enfeksiyon için sadece çok azı bile yeterli. Bit, kene yoluyla geçiyor ve ABD'de her yıl 200 kişiye bulaşıyor. Deri ülserine, lenf bezlerinde şişliğe, boğaz ağrısına, ağız ülseri, hatta zatürreeye yol açıyor. Tedavi edilmeyen vakaların yüzde 40'ında ölümcül etkisi var. Avrupa ve Kuzey Amerika'da oldukça yaygın...
23- Wilson hastalığı
Dünya genelinde, görülme olasılığı 30.000'de 1 olan genetik bir hastalık. Hem karaciğer hem de lentiküler çekirdekte bozulmayı ifade eden bir hastalık. Yediğimiz besinlerin çoğunda bulunan, hayati önem taşıyan demir ve bakıra aşırı duyarlılık yaratıyor. Wilson hastalığına yakalananlar, gerekli bakırı normal yollarla alamadıkları için, bakır karaciğerde ve beyinde yapılmaya başlıyor. Bu da hepatit ve psikiyatrik bozukluklara neden oluyor. Bu bozukluklar içinde en çok görüleni, adam öldürmeye yatkınlık şeklinde gelişiyor. 100 kişiden biri bu geni taşıyor.
24- Xeroderma pigmentosum
Bir başka kalıtsal hastalık. Kızılötesi radyasyona, özellikle de güneş ışığına aşırı tepki şeklinde ortaya çıkıyor. Güneş ışığına maruz kalan cilt su topluyor, en çok karşılaşılan vaka ise cilt kanseri. Bu nedenle hastaların kesinlikle vücutlarını güneşten korumaları gerekli. Dünya üzerinde sadece 1.000 vaka var.
25- Yersinia
Çiğ domuz eti yoluyla geçen bakteriyel hastalık. Çoğunlukla küçük çocuklarda meydana geliyor, ancak daha büyük çocuklar ve yetişkinler de risk taşıyor. Yersinia'da karnın sağ tarafında ağrı geliştiğinden, belirtileri çoğunlukla apandisit ile karıştırılıyor. Yüksek ateş ve kanlı ishal görülüyor.
26- Zollinger-Ellison sendromu
Pankreas, onikiparmak bağırsağı ve midede ülser ve tümöre yol açan nadir bir hastalık. Kalıtsal, genetik bir rahatsızlık olduğu düşünülüyor. Belirtileri ülserle hemen hemen aynı: midede ağrı ve yanma, ishal, kilo kaybı. Ancak, ağrı çok daha şiddetli gelişiyor ve açılan yaralar daha geç kapanıyor. Bazı vakalarda midenin alınması gerekebiliyor.
Kaynak: Focus
Cep telefonuyla mesajlaşmanın özellikle gençler ve öğrenciler arasında yaygın olduğunu belirten Dr. Türkmen, fazla mesaj yazanlar, ev temizliğini çok sık yapan titiz ev hanımları, sekreterler ve bilgisayar kullanıcılarının el parmaklarında iltihaplanmalar görülebildiğini söyledi. Kasların kemiğe yapışma yerinin tendon olarak adlandırıldığını ve tendonu saran bir kılıf olduğunu belirten Dr. Türkmen, “Tendon bu kılıf içinde hareket eder. Tenosinovit (SMS Hastalığı), tendon kılıfının iltihabıdır.
Cep telefonu ile çok sık SMS yazanlar, öğrenciler, temizliği çok seven aşırı titiz kadınlar, bilgisayar kullanıcıları ve sekreterler de bu hastalığa çok sık rastlanır” diye konuştu.
Türkmen, el parmaklarının çok sık kullanılmaması ile hastalığın tedavi edilebileceğini belirterek, “Hasta, parmaklarını çok sık kullanmamalı, cep telefonu ile çok sık SMS yazılmamalı. Cep telefonundaki bozuk tuşlar değiştirilmeli ve mesaj yazmak için baş parmak zorlanmamalı. 10 gün süreyle el ve parmaklar istirahate alınmalı. Tedaviden bir sonuç alınamazsa el baş parmağına kortizon iğnesi yapılır. Medikal tedavi yetersiz kalırsa cerrahi ameliyat teknikleri kullanılarak tendon gevşetme yöntemleri uygulanabilir” dedi.
Etiketler: cep telefonu, hastane, merkez, sağlık
Böbrek Nakli;
1. Canlı vericiden (Yakın ve uzak akraba, eş)
2. 2. Kadavradan
olmak üzere iki kaynaktan yapılır.
Transplantasyon sonrası böbrek fonksiyonlarının hemen yerine gelmesi nedeniyle tüm fizik ve psikolojik bozukluklar düzelir. Ancak, takılan böbreğin vücutca reddi (Rejeksiyon) gibi ciddi bir sorunu da vardır.
Gerekli şartlara uyulmazsa rejeksiyon, transplante böbrek için her zaman bir tehlikedir.
Genel Bilgiler
Aralarında kan bağı olanlarda yapılan böbrek nakli çok kez alıcıda iyi uyum gösterir. Alıcı ve vericinin çok iyi incelenmesi bu başarıyı artırmaktadır. Bu nedenle canlıdan yapılan nakillerin başarı oranı daha fazladır. Son yıllarda tedaviye eklenen yeni ilaçlar kadavradan yapılan nakillerin de başarı oranını artırmıştır. İlaç tedavisi ile düşmeyen tansiyon, iltihap kaynağı olan böbrekler varsa bunlar transplantasyondan 3 4 hafta önce ameliyatla çıkarılır.
BÖBREK TRANSPLANTASYONU
Son evre böbrek yetmezliğinin en uygun tedavi şekli böbrek transplantasyonudur.
Böbrek transplantasyonunda iki organ kaynağı vardır.
1. Canlı verici
2- Kadavra
Canlı Vericiler
1. Derecede akrabalar (Anne, baba, kardeş ve çocuklar)
2. 2. Derecede akrabalar (Hala, amca, dayı, teyze) ve akraba olmayan uygun vericiler (B5 gibi) dir
Kadavra Verici : Beyin ölümü olan sistemik bir enfeksiyon ve kanser vb. olmayan kişilerdir
Kadavra ve canlı vericilerde A-B-0 kan grubu uyumu ve doku ila negatif crossmatch (Rh Faktörü önemli değildir) uyumu gerekir.
Canlı vericilerde, 1 ve 2 antigen uyumsuzluğu (Mismatch) varsa vericiler kabul edilebilir.
Kadavrada ise HLA B ve DR den birer antigen uyumu ile negatif Crossmatch yeterli uyum sayılır.
Transplantasyon öncesi alıcı ve vericilerin tüm tetkikleri tamamlanıp, böbrek transplantasyonunun yapılmasına karar verildiğinde alıcı ve verici hastaneye yatırılır Ameliyattan üç gün önce alıcının bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara başlanır ve hasta izole edilir. (Tek başına bir odaya alınır)
Ameliyatta, böbrek, hastanın kasık bölgesine takılır.
(Arter, atardamar, Ven-toplardamar) bağlantıları bölgedeki damarlara yapılır, Üreter denen idrar kan ağızlaştırılır
Ameliyat sonrası tüm yaşam süresince devam edecek bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi devam eder. Hasta ameliyat sonrası 2-3 hafta hastanede yatar, taburcu edildikten sonra periyodik kontrollere gelir.
BÖBREK NAKLİ YAPILAN HASTALAR İÇİN ACİL SORUNLAR KLAVUZU
Böbrek nakli olduğunuz üniteyi günün her saatinde arayabilirsiniz. Transplant koordinatörü size yapmanız gereken her şeyi açıklayacaktır.KALIN BARSAK (KOLON) -REKTUM VE ANÜS HASTALIKLARI
Kalın Barsak (Kolon), Rektum ve Anüs (Makat) sindirim sistemimizin İnce Barsaklardan sonra gelen kısımlarıdır. Kalınbarsak ortalama 1,5 m uzunluğundadır. Karın içerisinde ters dönmüş U harfi şeklinde karnın sağ alt tarafından kör barsak (çekum ) ile başlar ve yukarı doğru çıkar (çıkan kolon ) karaciğer altından keskin bir dönüşle karnı yatay olarak (transvers kolon) geçer Sol üst köşede yerleşen dalağın altına geldiğinde yine keskin bir dönüş yaparak sol taraftan aşağıya doğru yönelir (inen kolon ). İnenkolon, sigmoid kolon denilen kolonun son kısmı ile Rektumla birleşir. Rektum, Kalın barsağın genişlemesi sonucu oluşan ortalama 15 cm uzunluğunda olup sindirim sistemimizin son kısmıdır. Anüsle dışarı açılır.
Kolon ve Rektum hastalıkları, hafif şiddette rahatsızlıklardan, hayatı tehdit edici durumlara kadar ilerleyen rahatsızlıklara neden olabilir. Bu hastalıklarda erken teşhis ve tedavi çoğu kez hayat kurtarıcı olabilmektedir. Ne var ki hastaların çoğu bilgi eksikliği, ihmal, utanma gibi nedenlerden dolayı hekime geç başvurmaktadır.
KOLO-REKTAL HASTALIKLARIN GENEL BELİRTİLERİ NELERDİR ?
Anüsden ( Makattan ) KAN gelmesi ( taze-kırmızı veya durmuş-siyah kan şeklinde olabilir ), Büyük abdest yapmada (defekasyon) değişiklik olması ( gaitanın incelmesi ), düzensiz şekilde kabızlık- ishal olunması, defekasyon ( büyük abdest yapma ) yaptıkdan sonra tam rahatlamama ve tekrar tekrar defekasyon yapmak isteği, defekasyon sırasında ağrı olması, anüs bölgesinde şişlikler ve yaralar olması, karında zaman zaman izah edilemeyen ağrıların olması, kabızlık, zayıflama, kansızlık ( anemi ) olması gibi belirtilerde mutlaka hekime başvurulmalıdır.
TEŞHİSDE HANGİ YÖNTEMLER KULLANILIR ?
Fiziki muayene: Hastanın genel olarak yapılan muayenesi.
Rektal Tuşe: Anüs ve Rektumun eldiven giyilip vazelin sürüldükten sonra parmakla yapılan muayenesi. Bu yöntemle bu bölgenin birçok hastalığı saptanır.
Endoskopik muayene; Değişik uzunluktaki optik aletlerle anüsten girilerek yapılan muayenelerdir. Bunlar; Anoskopi, Rektoskopi, sigmoidoskopi, KOLONOSKOPİ dir. İşlem öncesinde barsakların temiz olması için bir gün önceden hastaya barsak boşaltıcı ilaçlar verilebilir.Bu yöntemlerle tüm anüs, rektum ve kolonlar gözle incelenebilir, lezyonun (hastalığın) izlenmesi için fotoğrafı çekilebilir , biyopsi yapılabilir ve gerekirse lezyon üzerinde tedavi edici girişimler yapılabilir.
Röntgen Tetkikleri; “Çift kontrast kolon grafisi”; Anüs yoluyla radyoopak ilacın lavman şeklinde verilmesi ile yapılır. “ Barsak geçiş süresi” tetkiki; Kabızlıkta uygulanır. Radyoopak maddeler yutturularak vücudu terkediş süreleri ne göre karar verilir. “Defekografi” Defekasyon zorluklarında yapılan tetkikdir. “Tomografi”, “MR”, “Endorektal Ultrasonografi” ve “Karın US” gibi yöntemlerde kullanılır.
Çift Kontrast Kolon Grafisi
Anorektal Fizyolojik Çalışmalar; Bölgenin işleyişi ile ilgili olarak EMG ve Manometrik çalışmalar da yapılabilir.
Laboratuar çalışmaları; Hastalara gaitada gizli kan, parazit tetkikleri, genel kan testleri, tümör belirleyici testler gibi tetkikler de lüzumuna göre yapılır.
KOLON-REKTUM ve ANÜS HASTALIKLARI NELERDİR ?
KANSERLER, POLİPLER, ÜLSERATİF KOLİT, CROHN, DİVERTİKÜL, KONSTİPASYON (KABIZLIK), REKTAL PROLAPSUS, PİLONİDAL SİNUS (KIL KİSTİ), FEKAL İNKONTİNANS ( GAZ-GAİTA TUTAMAMAK), ANAL ABSE, FİSTÜL, HEMOROİD, FİSSÜR, PRURİTİS ANİ ( ANAL KAŞINTI) ve buna benzer hastalıklardır.
Etiketler: kalın bagırsak
Stres, genel perspektif içinde olumsuz bir uyaranı betimleyen oldukça yaygın kullanılan bir terimdir. Halk ( bazen yanlış telaffuz ederek streç der ), her meslekten insanlar, tıp adamları, özetle herkes stres'ten yakınmaktadır.
NEDİR BU STRES?
Kişiyi normal süreçten ayıran normal dışı "Durum" a sürükleyen bir süreç mi? Normallik ya da normal davranış birbirleri ile etkileşim durumunda olan insanın tüm sistemlerinin ortak ürünüdür. Normallik, herhangi bir andaki durumu tanımlamak yerine organizmadaki değişiklikleri veya süreçleri vurgular. Normallik canlı bir sistemin biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişkenlerin katkısı ve zamanın sürekliliği içinde işlevlerini sürdürebilmesini tanımlar. Normallik hem organizmanın fizyolojik olarak iyi çalışması, bunu yaparken de uyum yapma, yeterli olabilme, öğrenme karar verme, iç ve dış zorlanmalarla yani " Streslerle" baş edebilme gibi kavramlarla kompleks bağlantıları kurabilmesi diye tanımlanabilir. Bu uyum içinde, dakik, tıkır tıkır işleyen canlı organizmayı etki altına alan, uyumunu bozan " iyi" çalışmasını etkileyen, zorlayan, olumsuz uyaran bombardımanı stresli koşullardır ve bu uyaranlara karşı organizma, öznel, fizyolojik ve davranışsal tepki verir.
Stres, Birbiri ile Örtüşen 4 Ana Tiple Tanımlanabilir;
1. Akut; Ani, ansızın karşılaşılan bir olay, örneğin bir saldırı gibi,
2. Subakut; Bir dönem içinde yaşanan sıkıntılı yaşantı parçası ve birbirini başlatan bir dizi olumsuz olaylar ve yaşantılar birini kaybetme, yas tutma, depresyona girme...ilah...
3.Kronikleşme sürecinde, değişik aralıklar ile sürekli stresli yaşantılara mecbur kalmak.
4. Kronik; Hiç kesintisiz sürekli zorlanma ağır yük altında yaşamak zorunda kalmak. Bu sıralanan stresin boyutları ne kadar fazla ve sayıları ne kadar çoksa zararlı etkilerinin ortaya çıkma olasılığı da o kadar fazladır.
Bütün bunların yanı sıra, zorlanmanın dozu tabii kişiye göre değişmekle beraber iyi ayardaysa kişiyi aktive etmekle ve amacına ulaşmaya yönelik motivasyon sağladığı için yararlı olmakta ve kişiyi başarıya götürmektedir. Yani stresin " Azı Karar Çoğu Zarar" dır diye de söylenebilir, başka bir deyişle stres, sürekli yanması gereken bir ateş gibidir. Çok kısıldığında sönecek bu organizma için ÖLÜM demektir. Bunu kanıtlayan bir çok deney vardır, fazla açıldığında da parlayacak, bu da organizma için bir çok normal dışı tepkinin, yani sonunda bir çok Psikosomatik denilen hastalığın ortaya çıkması demek olacaktır. Ateş hep yanmalıdır, ne sönmeli ne parlamalı...Bu nasıl olacak ?...
Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir?
Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise, YÜKSEK TANSİYON'dur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır
Hipertansiyonun Önemi
Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, hipertansif hasta sayısı, yaklaşık 50 milyondur. Türkiye'de, 1993 yılında yapılan bir çalışmada, 4023 adet kan basıncı ölçümü yapılmıştır. Bu çalışmada, diyastolik kan basıncı, hastaların % 36' sında 85 mm Hg ve sistolik kan basıncı hastaların % 20'sinde 145 mm Hg'dan daha yüksek bulunmuştur. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı % 30'lara çıkabilir. Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır.
Etiketler: HİPERTANSİYON, tansiyon
Hayvan Kuduzu
Kuduz esas olarak hayvanların bir hastalığıdır. Kuduza yakalanan hayvanlardan, insanlara bulaşır. Ülkemiz gibi evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği bölgelerde, bildirilen insan kuduzu vakalarının %90’nından köpekler sorumludur. Evcil hayvan kuduzunun iyi kontrol edildiği Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve bir çok Batı Avrupa ülkesinde ise köpekler insan kuduzu vakalarının % 5 ya da daha azından sorumludur.
Köpekler dışındaki diğer evcil hayvanlar ise tüm dünyada bildirilen kuduz vakalarının %5-%10 nundan sorumludur. Bu evcil hayvanların başını kedi ve inekler çekerken atlar, koyunlar, domuzlar ve diğer çiftlik hayvanları da kuduz nedeni olabilirler. Ayrıca tilki, kokarca, rakun, yarasa, çakal, kurt, maymun gibi tüm vahşi memeliler kuduz mikrobu taşıyıcısı olabilir ve hastalığı bulaştırabilirler.
İnsan Kuduzu
İnsanlarda kuduz vakaları hemen hemen dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne bildirilen vakaların çoğunluğu evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği ülkelerden bildirilmekteyken; İngiltere, Japonya, İsveç gibi gelişmiş ülkeler, uygulanan hayvan kontrol programları ve karantina düzenlemeleri sonucunda ülkelerinde hiç kuduz vakası görülmediğini bildirmektedirler. Kuduz hastalığının Dünya Sağlık Örgütüne bildiriminin isteğe bağlı olması nedeniyle bildirilen vakaların dünyadaki gerçek durumu yansıtmadığı ve vakaların daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
İlginç bir nokta da; Amerika Birleşik Devletlerinde temas sonrası tedavi gören kişilerin yaklaşık %40’ı "ısırığa maruz kalmadan" yani tırmalanma, hayvan salyalarının konjuktiva ve müköz membranlara (ağız, burun iç duvarı gibi) temas etmesi, laboratuvar personelinin enfekte materyal ile çalışmak zorunda kalması gibi nedenler ile tedavi gördüğünün bildirilmesidir. Bu da sürekli risk altında olan kişilerin temas öncesi aşılama şemasına göre aşılanmasının önemini ortaya koymaktadır.
ETKEN
Kuduz hastalığının etkeni Rabies virüsüdür. Rabies virüs uygun şartlarda ( 0-4°C’ta ) yıllarca stabil kalır. Güneş ışığı, ultraviole, X-ray ve deterjanlar ile kolayca etkisiz kalabilir. Bu bilgiler virüsün, uygun ortam bulduğu zaman vücut dışında da canlı kalabileceğini ve herhangi bir ısırık hikayesi olmadan insanları ya da hayvanları enfekte edebileceğini göstermektedir.
Etiketler: KUDUZ, kuduz köpek
NEDEN SİGARA İÇMEYE DEVAM EDİYORSUNUZ ?
Fiziksel Bağımlılık : Sigaradaki nikotin, alkol, kokain ve eroinden daha fazla bağımlılık yapan bir maddedir. Her soluktan 7 saniye sonra nikotin beyninize ulaşıp " iyi hissetmenizi" ve daha fazla "nikotin istemenizi" sağlıyor.
Fiziksel Alışkanlık : Sigaradan çekilen her nefes el ve ağız alışkanlığınızı kuvvetlendiriyor. Eğer günde 1 paket sigara içiyorsanız ve her sigaradan 10 nefes çekiyorsanız, günde 200 kez, yılda 73 000 kez bunu tekrarlıyorsunuz ve gittikçe güçlenen bir alışkanlık ortaya çıkıyor.
Duygusal Destek : Sigara tiryakileri sigarayı kötü zamanlarında destek olan, iyi zamanlarında neşelerini artıran bir arkadaş olarak görürler.
Kimlik : Bir çok sigara tiryakisi sigarayla kendini özdeşleştirmiştir.
Sosyal Alışkanlık : Eğer kahvenizin yanında veya kahvede, barda sigara içiyorsanız, belli sosyal durumlarda sigara içmeye kendinizi alıştırmışsınız demektir.
Sigara Endüstrisi : Sigara üreticisi firmalar, sigara, ile soğukkanlılık, kararlılık, incelik, güç ve öfkenin kontrol altına alınması arasında ilişki olduğuna insanları inandırmak için milyonlarca dolarlık reklam yapmakta, filmlerde önemli karekterlerin kendi sigaralarını içmeleri için yüzbinlerce dolar ödemektedirler. " Amerika gibi ülkelerde sigara içmek iyice kontrol altına alındığından, sigaralarını gelişmekte olan ülkelerde pazarlamakta ve insanların genç yaşta sigaraya başlayıp, devam etmeleri için her yolu denemektedirler. " Sigaraya alıştırdıkları kişinin bütçesinden her ay düzenli bir bölüme el koymaktadırlar.
Lütfen gizli ve açık sigara reklamlarına inanmayın !Kendinize güvenin, sigarayı bırakabilirsiniz.
Stresle başa çıkmakta zorlanıyorsanız ailenizden, arkadaşlarınızdan, doktorunuzdan yardım isteyin.
Hastalıklı bir yaşam ve erken ölmek istemiyorsanız sigarayı bırakmayı başaracaksınız !
Etiketler: sağlık, sigara, sigara zararları
Sportif Aktivitelerle İlgili Risk Faktörleri
Bel ağrısı rastlanma oranının en yüksek olduğu spor dalları jimnastik, futbol, halter, güreş ve kürektir. Futbol oynayan lise ögrencilerinin % 6' sında, üniversite öğrencilerinin % 30' unda bel ağrısı tesbit edilmiştir.
Kişisel Risk Faktörleri
Bu faktörler arasında en çok söz edilenler, sigara içme, fiziksel uyum bozukluğu ve önceden bel ağrısı geçirmiş olmaktır. Sigara içme, risk faktörü olarak yılda 50 paketten fazla sigara içme öyküsü olanlarda ve bu kişiler 45 yaşın altında iseler önem kazanmaktadır. Sigaranın etkileri sık öksürme, omurlar arasındaki disklerde basınç artışı, sağlıksız yaşam tarzı ve osteoporoza bağlanmıştır. Sigara diskteki beslenmeyi bozarak onu dış etkenlere karşı daha duyarlı hale getirmektedir. Ancak burada belirtmek gerekir ki çeşitli meslek gruplarında sigara içme ve bel ağrısı arasındaki ilişki araştırılmış olup ilişkinin yalnız ağır bedensel aktivite yapanlarda görüldüğü tespit edilmiştir.
Etiketler: Bel Ağrıları
Yunanca thyroiedes kelimesinden türetilen organın adı ingilizce kaynaklarda THYROİD GLAND olarak yazılmıştır. Türkçe tıbbi kaynaklarda ise "TİROİD" olarak yazılmaktadır. Ancak Türk Dil Kurumu tarafından TİROİT olarak yazılması öngörülmüş olup bu yazıda da bu tanım kullanılacaktır.
Tiroit hastalıkları bilinenden daha yaygındır ve birçok bireyi etkilemektedir. Genel olarak guatr adı altında bilinen bu hastalıklar çok çeşitlidir ve bugün için çoğunun tedavisi mümkündür. Bu bölümdeki bilgiler, bu zamana kadar edindiğim deneyimler sonucu hastaların merak ettikleri konuları ağırlıklı olarak işlemektedir. Tiroit bölümü hazırlanırken, başvurulan tıbbi kaynaklar yazının sonunda belirtilmiştir.
Tiroit vücudun hangi bölgesindedir?
Tiroit, ilk defa rönesans devrinde Leonardo da Vinci’nin orijinal çizimlerinde gösterilmiştir. Buna göre; boyunda, soluk borusunun ( trakea ) her iki yanında iki ayrı salgı bezi olduğu kabul edilmiştir. Daha sonraları bu iki parçanın çoğu kez istmus adı verilen bir bölümle birleşmiş ve kelebeğe benzeyen tek bir bez olduğu anlaşılmıştır. Önden bakıldığında tiroidin yeri şu şekilde belirlenebilir: boyunda çene altında yer alan ve erkelerde daha belirgin bir şekilde görülen kıkırdaktan oluşan çıkıntının (adem elması) hemen altındaki bölgede bulunur ve yutkunmakla hareket eder ( Resim 1 ). Normal büyüklükteki bir tiroit zayıf kişiler hariç çoğu kez elle hissedilemez.
Etiketler: triot hastalıkları
Sadece estetik açıdan değil, sağlık açısından da cildimizin temizlik ve bakımına özen göstermek yaşımız ilerledikçe oluşacak kırışıklık ve deformasyon gibi problemlerin önlenmesi bakımından çok faydalıdır. Aksi takdirde UV ışınları, makyaj, serbest radikaller, sigara, stres, hava değişimleri ve yanlış beslenme cildimizi olumsuz yönde etkiler ve genç yaşta olmamıza rağmen yorgun ve solgun görünmemize neden olur.
Cildimizin canlılığı, parlaklığı ve diriliği en önemli sağlık göstergelerindendir. Dolayısıyla 20’li yaşlardan itibaren her bayanın temizlik, bakım ve koruma amaçlı olarak ayda bir kez cilt bakımı yaptırması çok faydalıdır.
Cilt bakımı yaparken doğru ürün seçimi çok önemlidir. Böylece yağ nem ve elastikiyet oranı göz önünde bulundurularak cildin yağlı, kuru, normal olgun yada hassas olduğuna karar verebiliriz. Cilt Yaşı herzaman esas yaşımızla doğru orantılı olmayabilir.
Merkezimizde uygulanan cilt bakımı yaklaşık iki saat sürer ve bu süre içinde sırası ile süt ve tonik ile temizleme, peeling,ozon artı buhar, serum ve ampul emilimi yüz masajı, maske, yüksek frekans ve kremleme işlemleri uygulanır. Bu uygulamalar ile cilt temizlenir tıkalı gözenekler açılır, kan dolaşımı hızlandırılır, cilt ölü hücreler ve siyah noktalardan arındırılır nem depo ediici ve hücre yenileyici işlemlerle taptaze canlı bir görünüm ortaya çıkar.
Cilt bakımı yaparken yaşa ve cilde göre doğru ürün kullanılması gerekir. Bu yüzden sivilce, akne, leke ve kırışıklık bakımlarında cerrahi müdahale uygulanmadan ve kimyasal peeling işlemi yapılmadan, deri altına hiçbir madde enjekte edilmeden son derece başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
Cilt bakımıyla ilgili dikkat edilecek hususlar:
Botox (Botulinum toksini), Clostridium botulinum adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoks, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salınımını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı organlar arasındaki iletimi durdurarak etkisini gösterir. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Botoks’un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle mimik kaslarının hareketleri ile ortaya çıkan yüzdeki çizgilenmeleri azaltmak ve aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır.
Mimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki dinamik çizgilenmeler ortaya çıkar. En sık ortaya çıkan dinamik çizgiler, alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler kişiye daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir bakış ifadesi verir. Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgilenmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır.
Botoks, ter bezlerine uygulandığında, ter bezleri ile sinir uçları arasındaki iletim de durdurularak ter bezlerinin çalışması azaltılabilir. Vücudun en çok terleyen bölgeleri, avuç içleri ve koltuk altı bölgesidir. Aşırı terleme ve buna bağlı ter kokusu şikayeti olan kişilerin terleyen bölgelerine botox uygulandığında şikayetlerinde düzelme sağlanır.
Botoks, injeksiyon şeklinde uygulanır ve ağrılı bir işlem değildir, injeksiyon anında hafif bir ağrı hissedilebilir. Mimik kaslarının hareketlerinde azalma istendiğinde mimik kaslarının içine, terleme şikayetinin azalması istendiğinde deri içine injeksiyon yapılır. Botox’un etkisi injeksiyonu takiben ilk hafta içinde ortaya çıkar ve etki süresi 3-9 ay olmakla beraber ortalama 6 aydır. Botox, etkisini yitirdiğinde uygulama tekrarlanabilir. 2 yıl boyunca düzenli olarak botox uygulanan kişiler uygulamaya aynı düzende devam ettiklerinde kaslarında belirgin bir zayıflama ve buna bağlı yüz ifadesinde değişim olabilir. Bu nedenle uygulamaların 2. yıldan sonra daha uzun aralıklarla yapılmasında yarar vardır.
Botoks’un sağlık üzerine ciddi bir yan etkisi yoktur. Uygulama sonrası geçici bir şişlik, morarma, nadiren de geçici olarak göz kapağında düşüklük yapabilir. Botoks’un gebelik ve emzirme döneminde zararlı bir etkisinin olup olmadığı henüz tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle gebelik ve emzirme döneminde botox uygulamalarının yapılmaması önerilir. Sinir-kas sistemine ait hastalığı olan kişilerde (Eaton-Lambert sendromu, myastenia gravis gibi) uygulanmamalıdır.
Agız ve diş sağlığı, genel sağlığımızın çok önemli bir parçasıdır. Düzenli yapılan çürük kontrolleri ve diştaşı temizliği, oluşabilecek sorunların erken teşhisini ve dişlerin ağızda uzun vadede sağlıklı kalmasını sağlayacaktır. Deriodontoloji: Dişeti hastalıklarının tedavisi amacı ile diştaşlarının temizlenmesi, cerrahi tekniklerle hastalığın tedavisi.... Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri çevreleyen destek dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Dişeti hastalığının en önemli sebebi "bakteri plağı"dır. Hergün düzenli ve yeterli fırçalama yapılmazsa, tükrük içinde bulunan kalsiyum, bakteri plağıyla birleşip sertleşerek dişler üzerine yapışır ve diştaşı (tartar) dediğimiz yapıya dönüşür. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine" gingivitis" denir. Bu dönemde dişetleri kırmızıdır,kanamalıdır ve hacim olarak büyümüştür.Bu hastalık tablosunun ilk sinyallerini fark eden hasta hemen hekime başvurursa bu aşamada yapılacak diştaşı temizliğiyle dişetlerinin tedavisinde yüksek başarı sağlanır. Belirtilerin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerler, dişetindeki iltihap çene kemiğine ulaşır ve erimesine neden olur. Bu durumda cerrahi tedaviler gerkebilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından daha fazladır. Periodontal problemlerin önlenmesinde en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir.Günlük ağız bakım işlemleri (diş fırçalama ve diş ipi kullanma) diştaşı oluşumunu en alt düzeye indirebilir, ancak tamamen önleyemeyebilir. Dişler sabah akşam 2 dakika süreyle fırçalanmalı ve düzenli olarak diş hekimi tarafından kontrol edilip temizlenmelidir. Konservatif Tedavi:Çürük tedavileri, amalgam ve estetik dolgular... Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturur. Bu asitler dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına neden olurlar. Konservatif tedavi, çürüklerin erken dönemde tedavilerinin yapılarak ilerlemelerinin durdurulmasını ve oluşan diş maddesi kayıplarının estetik, fonksiyonel ve ağız dokularına uyumlu bir şekilde tedavi edilmesini amaçlar. Endodontik Tedavi:Kanal tedavileri... Dişin sert dokusunun içinde, kökün en ucundan giren kan damarları ve sinirlerin (pulpa) bulunduğu dişe hayat veren küçük bir odacık vardır. Dişlerin büyümesini ve sürmesini sağlayan bu yapı, çürüme meydana geldiğinde alarm görevi de görmektedir. Erken safhada tedavi edilmeyen diş çürükleri ilerleyerek pulpaya ulaşır ve burada iltihabi değişimlere neden olarak şiddetli ağrılar oluşturur. Daha sonraki aşamada bakterilerin salgıladığı asitler pulpayı öldürür. Böylelikle ortaya çıkan toksinler (zehirler) kök ucundan sızarak çene kemiğine yayılır. Çene kemiğinde oluşan iltihap dişin kaybına, çevre dokularının da harabiyetine neden olur. Bu safhaya gelmeden önce dişi ve çevre dokuları koprumak için hastalıklı pulpa dokusunun alınmasıyla diş kurtarılabilir. Pulpa dokusu anestezi altında temizlendikten sonra, kanallar genişletilip dezenfekte edilir. Tüm bu işlemlerden sonra pulpa odasının içi özel maddelerle kök ucuna kadar doldurulur. Sanıldığının aksine bu işlemler ağrısız gerçekleşmekte ve tedavi edilen diş uzun yıllar ağızda kalmaktadır. Cerrahi:Diş çekimleri, komplikasyonlu ve gömük diş çekimleri, kist operasyonları, rezeksiyon, vb. cerrahi operasyonlar... Gömük 20 yaş dişleri: Bu dişler akıl dişleri olarak da adlandırılır ve tam ya da yarım gömülü kaldığında iltihaplanmaya ya da bir kiste sebep olabilir. Ya da diğer dişleri öne doğru iterek dişlerde çapraşıklıklara yol açabilir. Uzun süre hiç belirti vermezken, aniden şiddetli ağrılara, çenelerde kitlenmeye ya da yüzde şişmeye sebep olabilir. Bu dişler kontrol edilmeli ve gerekli ise çekilmelidir. Çekim küçük bir operasyonla gerçekleştirilir. Protez:Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet (kancalı) protezler, Hassas tutuculu protezler... Protez; eksik bir organı yerine koyma anlamı taşımaktadır. Dişlerin ve çevre dokuların çeşitli sebeplerle madde kaybına uğradığı ya da tamamen kaybedildiği durumlarda, hastaya kaybolan fonksiyonlarını geri kazandırmak ve bozulan estetik görünümü düzeltmek, protezin amacıdır. Eksik bir diş diğer dişler için ciddi bir tehlikedir. Estetiği bozduğu tartışılmazdır, ancak daha önemlisi, dişin kaybından kısa bir süre sonra boşluğu sınırlayan dişler doğal olarak boşluğa doğru eğilir. Ayrıca karşı çenedeki boşluğa denk gelen dişler üzerindeki basıncın ortadan kalkması, zamanla onların boşluğa doğru uzamasına ve hatta dökülmesine sebep olur. Sadece komşu dişler değil, diğer dişler de bu konumdan etkilenir ve çene eklemi, baş ve kas ağrıları ortaya çıkabilir. Kısacası boşluk ne kadar kısa sürede kapatılırsa o kadar iyidir. Protezler genel olarak iki türlüdür:
Yarım protezler, hastanın mevcut dişlerine kroşe dediğimiz kancalarla tutturulur. Ya da estetik olması için ağızdaki dişler kaplanarak onlara yerleştirilen çıt çıt, sürgü gibi hassas tutucular kullanılarak yapılır. Ortodonti:Diş çapraşıklıklarının ve çene anomalilerinin düzeltilmesi... Kalıtım, gelişim yetersizliği, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, biberon ve yalancı meme gibi faktörler) sebebiyle oluşan bozuklukların tedavisi ortodontinin konusudur. Sadece dişlerde çapraşıklık varsa, yaş faktörü önemli değildir. Her yaşta dişlerin düzeltilmesi mümkündür. Ancak kişinin kemik yapısıyla ilgili (iskeletsel) bir problem söz konusu ise, tedavisi ergenlik çağına kadar yapılır. Dental Implantlar:Diş implantları, kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevini gören metal yapılardır. Bu metal yapılar doku dostu olan titanyumdan yapılır ve hiçbir yan etkisi yoktur. Tek diş kayıplarında boşluğun doldurulması için yandaki dişleri küçültüp 3üye köprü yapmak yerine, diğer dişlere dokunulmadan boşluğa implant yerleştirilir ve üzeri 1üye kuronla kaplanabilir.. Azı dişlerinin kayıplarında, takıp çıkartılan protez kullanmak yerine bu bölgeye uygun sayıda implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir... Dişsiz ağızlarda, özellikle alt protezi ağızda durmayan kişilerde meydana gelen çiğneme, konuşma ve psikolojik bozuklukların giderilmesi için de implant uygulanır. Iki seçenek vardır: Ya ağıza yeterli sayıda (6-8) implant yerleştirilip sabit köprü yapılır, ya da çenenin ön bölgesine 2-4 implant yerleştirilerek protezin daha stabil oması sağlanır. Implant uygulaması için öncelikle bir çene filmi çekilir ve uygulama için yeterli kemik olup olmadığı incelenir. Uygun şartlar varsa implant yetişkin her insana yapılabilir ve başarı şansı çok yüksektir. Estetik Diş Hekimliği:Ayrık dişlerin kapatılması, gülme sırasında görünen dişetinin uzunluğunun ayarlanması, koyu renkli dişlerin renklerinin açılması, kısacası estetiği olabildiğinin en iyisine ulaştıracak uygulamalar, estetik diş hekimliğinin konusudur. Bu bağlamda porselen laminate, empress, estetik kozmetik dolgular, diş beyazlatma (bleaching) gibi uygulamalar yapılmaktadır. Diş beyazlatma (Bleaching):Diş beyazlatma, dişlerin yapısındaki renklenmeleri ortadan kaldıran bir işlemdir. Diş renklenmelerinin çeşitli sebepleri olabilir. En yaygın nedenleri; kahve , çay, kola ve sigara gibi leke yapıcı maddelerin kullanılması, travma, yaşlılık, tetrasiklin renkleşmesi, eski kaplamalar, sinir dejenerasyonu vb. gibi nedenlerdir. Diş beyazlatma işlemi uygun şekilde ve diş hekimi kontrolünde yapıldığında diş ve dişetlerine zararsızdır.Ancak tedavi sırasında dişlerde hassasiyet (özellikle soğukta), dişetlerinde kızarma ve hassasiyet meydana gelebilmektedir. Fakat bu geçicidir ve tedavinin bitimiyle birlikte, birkaç gün içinde bu şikayetler ortadan kalkmaktadır. Ağartma işlemi için iki yöntem vardır:
Diş beyazlatma işlemi, hamile ve çocuklar hariç herkese uygulanabilir... |
İncirin faydası anlatmakla bitmez.
Mesela, içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler..
• İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler:incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.
• İncir, içerdiği 'benzaldehit' adlı maddeyle kanserli hücrelerin büyümesini önler, kansere karşı etkili olur.
• Kuru incirden hazırlanan infüzyon, özellikle çocuklarda korkusuzca kullanılabilen etkili bir müshildir: Bunun için iki-üç kuru incir doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek 10-15 dakika demlendirilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.
• Körpe incir yapraklarının sütü siğile karşı etkilidir: Bu etkiyi sağlamak için körpe incir yaprağından sızan süt siğile sürülür.
• Körpe incir yapraklarının ezilmesiyle hazırlanan yara lapası, çıbanların olgunlaştırılması ve baş verip delinmesinde etkili olur.
• Kurutulmuş incir yapraklarıyla hazırlanan dekoksiyon, hemoroit (basur) ve çıbanlara karşı etkilidir: Körpe incir yaprakları, havadar ve güneş görmeyen bir yerde kurutulur.
• Taze ve özellikle kuru incirin yenilmesiyle insan bedeninin hücreleri yenilenir. İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir.