29 Aralık 2008 Pazartesi

TIP merkezinde yenilikler!


Tıp Merkezi Sağlık Bilgileri





Etiketler: , , ,

Grip Mevsimi

Grip

Grip mevsimi ülkemizde geç döneme doğru sarkıyor. Son yıllarda grip Türkiye’de artık Kasım ve Aralık aylarında değil, Ocak, Şubat ve Mart aylarında tepe noktasına ulaşıyor. Bu yıl da Ocak ayının ikinci yarısında patlama var.

Grip nedir? Nasıl korunmak gerekir?

Yaygın bir şekilde “nezle” olarak adlandırılan aslında nezleden çok farklı seyri olan grip, A ve B tipi grip virüslerin neden olduğu, insandan insana kolayca geçen viral bir hastalıktır.

Hastalığın belirtileri ani başlayan , baş ağrısı, kas ağrıları, öksürük ateş/üşüme ve yorgunluk/zayıflık hissidir.

Grip her yıl toplam nüfusun yüzde 5’i ile yüzde 15’ini etkilemektedir.
Grip her 10-50 yılda bir, grip A virüsünün yeni ve farklı bir alt tipi ile dünya çapında ciddi salgınlara neden olabilir.

Grip hastalığına yakalanmış olan kişiler mümkün olduğunca başkalarıyla yakın temastan kaçınmalıdır.

Ellerin yıkanması gibi temel hijyen kurallarına uyulmalıdır.

Yüksek risk gruplarındaki kişiler (yaşlılar, kalp ve akciğer hastalıkları gibi kronik rahatsızlıkları olan kişiler, bağışıklık sorunu taşıyanlar) gribe karşı koruyucu aşı yaptırmalıdır.

Enfeksiyonu önlemek, semptomların ciddiyetini ve süresini azaltmak için ulusal protokollere göre uygulanan antiviral ilaçlar da alınabilecek diğer önlemler arasındadır.

Grip konusunda toplumların bilinçlendirilmesiyle herhangi bir salgın ihtimali öncesinde uzman doktorlara başvurma oranı ciddi ölçüde artırılabilir ve grip mevsimi boyunca iş kayıpları önlenebilir

Bilinmeyen Hastalıklar

Hastalıklar

Dünya üzerinde kaynağı belli ya da belli olmayan çok sayıda hastalık var. Küresel düzeyde, salgın hastalıklarla mücadeleye aktarılan paranın miktarı da yüksek boyutlarda. Ölümcül hastalıkların çoğu aslında önlenebiliyor. Ancak, gelişmekte olan ve üçüncü dünya ülkelerinde kurbanlar çoğunlukla çocuklar.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) hazırladığı raporlarda yıllık ölüm oranı en yüksek hastalıkların başında, 4.4 milyon ölümle akut solunum yolu enfeksiyonları geliyor. Bunu 3.1 milyon ölümle kolera, tifo, dizanteri gibi diyare hastalıkları izliyor. Üçüncü sırada ise 3.1 milyon ölümle verem geliyor.
WHO'nun patlak veren salgınlarla ilgili haber teşkilatı, dünya genelinde tehdit unsuru olağandışı salgınlar konusunda uyarılarda bulunuyor. Bunlardan önemlilerini inceleyelim. 2002 Ocak ayında Gabon ve Kongo Cumhuriyeti'nde Ebola virüsü salgını yaşandı. Öncekinde 26 vaka ve 23 ölüm yaşanmışken, sonraki salgında 16 vaka ve 11 ölüm görüldü. Şubatta, Hindistan köylerinde veba baş gösterdi. Gabon'daki ebola vakalarının sayısı 57'ye ulaştı.

1- Alveoler hydatid (Alveolar Hydatid Disease - AHD)
Tilki, kır kurdu ve köpeklerde bulunan mikroskobik tenya (Echinococcus multilocularis) larvalarının enfeksiyonundan kaynaklanıyor. İnsanlarda enfeksiyon nadir görülse de, tedavi edilmediği taktirde ölümcül olabiliyor. Karaciğer, akciğer ve beyinde parazit tümörlerinin gelişmesine yol açıyor. AHD, çoğunluğu kuzey bölgeleri olmak üzere dünyada yaygın şekilde görülüyor. Orta Avrupa, Kuzey Amerika, Çin ve Japonya'da vakalara rastlandı. AHD, topraktan hastalığın bulaştığı bitki ve meyvelerin toplanması ya da yine topraktan bu paraziti alan evcil hayvanlardan yayılıyor.

2- Blastomycosis
Grip gibi ateş, titreme ve ağrılarla başlıyor. Ancak, ABD ve Afrika'nın belirli bölgelerinde görülen bu mantar hastalığı, deride yaralara ve prostat, kemik, hatta beyinde iltihaplanmalara yol açıyor. Kurbanlarının yüzde 5'ini öldürüyor; ancak, dünya genelinde hastalığın kaç kişide bulunduğu bilinmiyor. Hastalık kirli toprakla taşınıyor. Dolayısıyla kurbanlarının çoğunu çiftçiler, kampçılar ve orman işçileri oluşturuyor.

3- Çin karaciğer paraziti
Bu küçük parazitin Latince'deki adı Clonorchis sinensis... Çoğunlukla Japonya, Kore, Çin, Tayvan, Vietnam'da görülüyor ve bu bölgede 30 milyon insana bulaşmış durumda. Parazit, çiğ ya da iyi pişmemiş balık yoluyla taşınıyor ve karaciğer içindeki salgı kanallarına yerleşiyor. Hiçbir hastalık belirtisi göstermeden yıllarca bulunduğu bölgede barınıyor; ancak, karaciğere zarar veriyor. Bu hasar, ölüme yol açabiliyor.

4- Parazit takıntısı
Bu bir akıl hastalığı... Kişi, derisinin altında bakteri, parazit ya da böceklerin yaşadığını düşünüyor ve bu duyguyu zihninden atamıyor. Kökeni psikolojik olsa da, verem ya da frengi gibi fiziksel hastalıklar sonrasında kişide belirebiliyor. Hastalar, çoğunlukla derilerini yüzerek ya da kimyasal maddelerle bu hayal ürünü organizmaları vücutlarından dışarı atmaya çalışıyorlar. Bıçak ya da cımbızla kendilerini yaralayanların oranı bir hayli yüksek.


5- Doğu at ensefaliti (Eastern Equine Encephalitis)
Bu hastalığın ana sorumlusu sivrisinekler... Kuzey Amerika, Orta ve Güney Amerika, Karayibler'de, öldürücü virüsü (literatürde doğu at ensefaliti virüsü olarak geçiyor) atlara ve insanlara bulaştırıyorlar. 1964'ten günümüze 153 resmi onaylı vaka görülmüş. Pek çok insanda hafif grip belirtileri gösterse de, kimilerinde merkezi sinir sistemini etkiliyor. Bu vakaların yüzde 50'sinde kişi ölüyor, geri kalanında ise ciddi beyin hasarları görülüyor.

6- Filariasis (Lenfatik)
Asya, Afrika, Batı Pasifik, Orta ve Güney Amerika'nın tropik veya yarı tropik bölgelerinde, 73 ayrı ülkede 120 milyon kişiyi etkisi altına alan sivrisinek kökenli bir hastalık. Küçük kurtlar, böceğin ısırmasıyla taşınıyor ve bu yolla vücudun lenf sistemine sızarak orada büyüyor. Öldürücü değil, fakat böbrekler ve lenf sistemine hasar veriyor, strese yol açıyor, kol ve bacaklarda şişkinlik meydana getiriyor.

7- Ruam (Glanders)
Enfeksiyon, Burkholeria mallei adı verilen bakteriden kaynaklanıyor. 1940'lı yıllardan günümüze kadar ABD'de görülmedi. Buna rağmen, hâlâ Asya, Ortadoğu ve Güney Amerika ülkelerinde rastlanıyor. Biyolojik savaşta kullanılabilecek alternatif bakteriler arasında adı geçiyor. Hastalık at, eşek veya köpekten bulaşıyor. Deride ve akciğerde cerahatli enfeksiyonlara yol açıyor. Kana bulaştığı taktirde 7-10 günde öldürüyor.

8- Histoplasmosis
Latince adı Histoplasma capsulatum olan mantarın yol açtığı ölümcül hastalık. Genelde kurbanın ciğerlerini sararak, vereme benzer bir hastalık yaratıyor. Mantar, toprakta ya da kuş, yarasa dışkısının bulaştığı yerlerde gelişiyor. Vücuda, mantar sporlarının solunması ya da yutulmasıyla geçiyor. Dünyanın her noktasında bulunabiliyor. Sadece ABD'de yapılan araştırmalar 50 milyon kişiye bulaştığını gösteriyor.

9- İdiopatik fibrosis (IPF)
Ciğerde iltihap ve yaralarla sonuçlanan hastalığın nedeni ve her yıl kaç kişiyi etkilediği tam olarak bilinmiyor. Ancak, erkeklerde ve kadınlarda eşit olarak görülüyor. Genellikle 40-70 yaş arasında baş gösteriyor, teşhisin konmasından sonra hayat süresi 4-6 yıl kabul ediliyor. Kuru öksürük ve nefes alma zorluğuyla ortaya çıkıyor. Süreç içinde akciğer, oluşan yaralar nedeniyle çalışamaz hale geliyor ve hasta ölüyor.

10- Japon ensefaliti
Kesinlikle tehlikeli bir başka beyin hastalığı. Asya'da her yıl 30.000-50.000 kişiyi pençesine alıyor. Yine sivrisinek yoluyla taşınıyor. Pek çok kişide belirtiler fark edilmiyor. Bazılarında ise nöbet, felç, koma ve ölüme yol açıyor. Yakalananların yüzde 30'u için ölüm kaçınılmaz. Avustralya'nın belirli bölümlerinde ya da Asya ülkelerinde uzun süre yaşanması halinde hastalığa yakalanmak olası. Ancak, bu hastalığın aşısı var.

11- Kernicterus
Sarılıkla doğan bebeklerde bu hastalık gelişebiliyor ve beyin hasar görüyor. Yeni doğan bebeklerde sarılık çok yaygın ve çoğunlukla kendiliğinden geçiyor. Ancak, kimi vakalarda, derinin sararmasına neden olan ve bilüribin adı verilen kan kimyasalı çok fazla üretiliyor, bu da beyne zarar veriyor. Duyma yokluğu, görme sorunları, hatta zekâ geriliği ortaya çıkabiliyor. Daha çok Doğu Asya ve Akdeniz'deki doğumlarda yaşanıyor.

12- Lymphocytic choriomeningitis (LCM)
LCM olarak adlandırılan viral hastalık, fare dışkısıyla bulaşıyor, çoğu zaman öldürücü değil. Ancak, menenjite çok benzeyen hiç de hoş olmayan belirtiler gösteriyor. Hafif grip belirtileriyle başlayıp, sonrasında zihinsel bozukluklara, hatta felce neden oluyor. Hamile kadınlarda düşüğe, doğacak çocukta zekâ geriliğine yol açıyor. Kemirgenlerle içli dışlı çalışan laboratuvar görevlileri en riskli grupta yer alıyorlar. Hastalıkla ilgili resmi kayıtlar bulunmadığından, hasta profili bilinmiyor.


13- Marburg virüs hastalığı
Marburg hemoroidli ateşi (MHF) olarak da adlandırılıyor. Ebola virüsü de dahil, birçok virüsün yol açtığı çok bulaşıcı ve ölümcül bir hastalık. Maymunlar aracılığıyla taşındığı belirtilse de, virüsün kesin rotası henüz gizemini koruyor. Çoğunlukla Afrika'da görülmekle birlikte, ilk tanışma 1967'de Almanya'da, sonra da Yugoslavya'da yaşandı. Belirtiler ateş ve titremeyle başlıyor, ardından ağrı ve ishal geliyor. Son olarak çok büyük bir hemoroid (basur) oluşuyor, organ zarar görmeye başlıyor. Marburg, kurbanlarının yüzde 25'ini öldürüyor.

14- Naegleria
Tüm dünyada yaygın bir amip türü olan naegleria, toprağı, durgun ve ılık suyu çok seviyor. Bulaşma riski yüksek değil, ancak, dalma ya da yüzme sırasında burun yoluyla vücuda sızabiliyor. Bu durumda baş ağrısı, ateş ve bitkinliğe yol açıyor. Ancak, ciddi vakalarda nöbetlere ve sanrılara neden olabiliyor, hatta 7-10 gün içinde öldürebiliyor. Hastalık, sıcak ve kurumuş su alanlarında etkisini daha fazla gösteriyor.

15- Olfaktör nöroblastoma
Nadir rastlanan bu kanser türünde kötü huylu tümör, burun ve sinüslerde yerleşiyor ve ağır ağır gelişiyor. Damak, göz çukurları ve hatta beyne yayılabiliyor. Belirtiler burunda tıkanıklık hissi, sinüste ağrı ve gözlerin ön tarafa doğru çıkıklığını ifade eden proptoz şeklinde kendini gösteriyor. Tümör, normal yollarla, ameliyat ve kemoterapi ile tedavi edilebiliyor. Ancak, cerrahi müdahaleden 10 yıllar sonra tekrar ortaya çıkabiliyor.

16- Psittacosis (papağan humması)
Bir diğer adı Chlamydia olan bu hastalıktan chlamydia psittaci bakterisi sorumlu. Amerika'da yapılan araştırmalarda, yılda 50 vakanın görüldüğü belirtiliyor. Kuş salgılarının solunumu yoluyla bulaşıyor. Evcil hayvan satan dükkân sahipleri, kuş besleyenler ile veterinerler birincil kurbanları. Tüm kuşlar taşıyıcı olsa da, kümes hayvanları, küçük ve tepeli papağanlar gibi insanlarla en çok ilişki içinde olan kuş türlerinden geçiyor. Erken tanı konmazsa, ileri derecede zatürreeye yol açıyor ve öldürücü olabiliyor.

17- Q humması
Sığır, koyun ve keçi gibi Coxiella burnetii bakterisini taşıyan hayvanlar, Q hummasının baş sorumlusu. Çok ağır ilerleyen hastalık, kişiye bulaştıktan sonra 20 yıl gibi uzun bir sürede etkisini hissettiriyor. Bulaşan kişilerin yaklaşık yüzde 50'si hastalığa yakalanıyor. Grip benzeri hastalıklarda görülen belirtiler ve kilo kaybı çok tipik. Bazı durumlarda zatürreeye neden oluyor ve bu durumda ölümcül. Dayanıksız kişilerde ise etkisini 2-3 haftada hissettiriyor.

18- Retinoblastoma
Küçük çocukların gözlerinde tümör geliştiren kanser türü... Retinoblastoma her yıl İngiltere'de 50, ABD'de 350 çocukta görülüyor. Retinada gelişen tümör, vakaların yüzde 75'inde tek gözü, yüzde 25'inde ise her iki gözü de etkiliyor. Büyük çoğunlukta, hastalığın aileden geçtiğine ilişkin bir bilgi yok. Gözbebeği ilginç bir şekil alıyor ve ışığı kedi gözü gibi yansıtıyor ya da gözün kısılmasına neden oluyor. Görüşü etkiliyor. Bazı vakalarda iyileşme söz konusu.


19- Sporotrichosis
Tüm dünyada rastlanabilen bu mantar enfeksiyonu, en belirgin şekilde tarım çalışanlarını etkiliyor. Dikenli otlar, saman balyaları ya da sfagnum yosunuyla haşır neşir olanlarda sık görülüyor. Mantar, vücuda derideki küçük kesikler yoluyla sızıyor. Önce küçük, ağrısız şişlikler baş gösteriyor. Sonrasında gelişiyor ve su yanığı şeklinde yayılarak geç iyileşen yaralar açılıyor. Nadir vakalarda enfeksiyon akciğere, eklemlere ya da merkezi sinir sistemine atlıyor. Ancak bu durum, genellikle bağışıklık sisteminde sorun görülen kişilerde yaşanıyor.

20- Usher sendromu
Kalıtsal duyma özürlülerin yüzde 10'unda görülen kalıtsal bir hastalık. Bu, gece körlüğü ya da çevresel görüş kaybı gibi görme bozukluklarına da neden oluyor. Görmede yavaş yavaş ve dereceli gelişen bozulmayı tanımlayan retinis pigmentosa hastalığının bir bölümünü oluşturuyor. Günümüzde herhangi bir tedavisi yok.

21- Vulnificus
Bu bakteri hastalığı, bozulmuş deniz ürünlerinden ya da açık yara yoluyla deniz suyundan bulaşıyor. Dünya çapında hastalığa ilişkin resmi bir kayıt yok. Yapılan araştırmalara göre, daha önce sağlık sorunları yaşamış kişilerin hastalığa yakalanma olasılığı, yaşamayanlara oranla yüzde 80 daha fazla. Sağlıklı kişilerde kısa süreli karın ağrıları görülürken, diğerlerinde deride bozulmalar, hatta ölümcül kan enfeksiyonlarına rastlanıyor.

22- Tularemia
Biyolojik savaşta kullanılabilecek bir diğer korkutucu bakteri... Enfeksiyon için sadece çok azı bile yeterli. Bit, kene yoluyla geçiyor ve ABD'de her yıl 200 kişiye bulaşıyor. Deri ülserine, lenf bezlerinde şişliğe, boğaz ağrısına, ağız ülseri, hatta zatürreeye yol açıyor. Tedavi edilmeyen vakaların yüzde 40'ında ölümcül etkisi var. Avrupa ve Kuzey Amerika'da oldukça yaygın...

23- Wilson hastalığı
Dünya genelinde, görülme olasılığı 30.000'de 1 olan genetik bir hastalık. Hem karaciğer hem de lentiküler çekirdekte bozulmayı ifade eden bir hastalık. Yediğimiz besinlerin çoğunda bulunan, hayati önem taşıyan demir ve bakıra aşırı duyarlılık yaratıyor. Wilson hastalığına yakalananlar, gerekli bakırı normal yollarla alamadıkları için, bakır karaciğerde ve beyinde yapılmaya başlıyor. Bu da hepatit ve psikiyatrik bozukluklara neden oluyor. Bu bozukluklar içinde en çok görüleni, adam öldürmeye yatkınlık şeklinde gelişiyor. 100 kişiden biri bu geni taşıyor.

24- Xeroderma pigmentosum
Bir başka kalıtsal hastalık. Kızılötesi radyasyona, özellikle de güneş ışığına aşırı tepki şeklinde ortaya çıkıyor. Güneş ışığına maruz kalan cilt su topluyor, en çok karşılaşılan vaka ise cilt kanseri. Bu nedenle hastaların kesinlikle vücutlarını güneşten korumaları gerekli. Dünya üzerinde sadece 1.000 vaka var.

25- Yersinia
Çiğ domuz eti yoluyla geçen bakteriyel hastalık. Çoğunlukla küçük çocuklarda meydana geliyor, ancak daha büyük çocuklar ve yetişkinler de risk taşıyor. Yersinia'da karnın sağ tarafında ağrı geliştiğinden, belirtileri çoğunlukla apandisit ile karıştırılıyor. Yüksek ateş ve kanlı ishal görülüyor.

26- Zollinger-Ellison sendromu
Pankreas, onikiparmak bağırsağı ve midede ülser ve tümöre yol açan nadir bir hastalık. Kalıtsal, genetik bir rahatsızlık olduğu düşünülüyor. Belirtileri ülserle hemen hemen aynı: midede ağrı ve yanma, ishal, kilo kaybı. Ancak, ağrı çok daha şiddetli gelişiyor ve açılan yaralar daha geç kapanıyor. Bazı vakalarda midenin alınması gerekebiliyor.

Kaynak: Focus

Çok Sms Gönderenler Dikkat

Sms

Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doktor Mehmet Beşir Türkmen, cep telefonuyla çok sık mesaj yazmanın el parmaklarında iltihaplanmaya yol açabileceğini söyleyerek uyarılarda bulundu.

Cep telefonuyla mesajlaşmanın özellikle gençler ve öğrenciler arasında yaygın olduğunu belirten Dr. Türkmen, fazla mesaj yazanlar, ev temizliğini çok sık yapan titiz ev hanımları, sekreterler ve bilgisayar kullanıcılarının el parmaklarında iltihaplanmalar görülebildiğini söyledi. Kasların kemiğe yapışma yerinin tendon olarak adlandırıldığını ve tendonu saran bir kılıf olduğunu belirten Dr. Türkmen, “Tendon bu kılıf içinde hareket eder. Tenosinovit (SMS Hastalığı), tendon kılıfının iltihabıdır.

Cep telefonu ile çok sık SMS yazanlar, öğrenciler, temizliği çok seven aşırı titiz kadınlar, bilgisayar kullanıcıları ve sekreterler de bu hastalığa çok sık rastlanır” diye konuştu.


Türkmen, el parmaklarının çok sık kullanılmaması ile hastalığın tedavi edilebileceğini belirterek, “Hasta, parmaklarını çok sık kullanmamalı, cep telefonu ile çok sık SMS yazılmamalı. Cep telefonundaki bozuk tuşlar değiştirilmeli ve mesaj yazmak için baş parmak zorlanmamalı. 10 gün süreyle el ve parmaklar istirahate alınmalı. Tedaviden bir sonuç alınamazsa el baş parmağına kortizon iğnesi yapılır. Medikal tedavi yetersiz kalırsa cerrahi ameliyat teknikleri kullanılarak tendon gevşetme yöntemleri uygulanabilir” dedi.

Etiketler: , , ,

Böbrek Nakli

Böbrek Nakli;
1. Canlı vericiden (Yakın ve uzak akraba, eş)
2. 2. Kadavradan
olmak üzere iki kaynaktan yapılır.

Transplantasyon sonrası böbrek fonksiyonlarının hemen yerine gelmesi nedeniyle tüm fizik ve psikolojik bozukluklar düzelir. Ancak, takılan böbreğin vücutca reddi (Rejeksiyon) gibi ciddi bir sorunu da vardır.

Gerekli şartlara uyulmazsa rejeksiyon, transplante böbrek için her zaman bir tehlikedir.

Genel Bilgiler
Aralarında kan bağı olanlarda yapılan böbrek nakli çok kez alıcıda iyi uyum gösterir. Alıcı ve vericinin çok iyi incelenmesi bu başarıyı artırmaktadır. Bu nedenle canlıdan yapılan nakillerin başarı oranı daha fazladır. Son yıllarda tedaviye eklenen yeni ilaçlar kadavradan yapılan nakillerin de başarı oranını artırmıştır. İlaç tedavisi ile düşmeyen tansiyon, iltihap kaynağı olan böbrekler varsa bunlar transplantasyondan 3 4 hafta önce ameliyatla çıkarılır.

BÖBREK TRANSPLANTASYONU
Son evre böbrek yetmezliğinin en uygun tedavi şekli böbrek transplantasyonudur.

Böbrek transplantasyonunda iki organ kaynağı vardır.

1. Canlı verici
2- Kadavra

Canlı Vericiler
1. Derecede akrabalar (Anne, baba, kardeş ve çocuklar)
2. 2. Derecede akrabalar (Hala, amca, dayı, teyze) ve akraba olmayan uygun vericiler (B5 gibi) dir

Kadavra Verici : Beyin ölümü olan sistemik bir enfeksiyon ve kanser vb. olmayan kişilerdir

Kadavra ve canlı vericilerde A-B-0 kan grubu uyumu ve doku ila negatif crossmatch (Rh Faktörü önemli değildir) uyumu gerekir.

Canlı vericilerde, 1 ve 2 antigen uyumsuzluğu (Mismatch) varsa vericiler kabul edilebilir.

Kadavrada ise HLA B ve DR den birer antigen uyumu ile negatif Crossmatch yeterli uyum sayılır.

Transplantasyon öncesi alıcı ve vericilerin tüm tetkikleri tamamlanıp, böbrek transplantasyonunun yapılmasına karar verildiğinde alıcı ve verici hastaneye yatırılır Ameliyattan üç gün önce alıcının bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara başlanır ve hasta izole edilir. (Tek başına bir odaya alınır)

Ameliyatta, böbrek, hastanın kasık bölgesine takılır.

(Arter, atardamar, Ven-toplardamar) bağlantıları bölgedeki damarlara yapılır, Üreter denen idrar kan ağızlaştırılır

Ameliyat sonrası tüm yaşam süresince devam edecek bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi devam eder. Hasta ameliyat sonrası 2-3 hafta hastanede yatar, taburcu edildikten sonra periyodik kontrollere gelir.

BÖBREK NAKLİ YAPILAN HASTALAR İÇİN ACİL SORUNLAR KLAVUZU

Böbrek nakli olduğunuz üniteyi günün her saatinde arayabilirsiniz. Transplant koordinatörü size yapmanız gereken her şeyi açıklayacaktır.
r
1. Ateşiniz yükselirse
2. İlaçlarınızı karıştırır ve dozlarını unutursanız
3. Kısa zamanda aşırı kilo alırsanız (Her gün tartılmanız gereklidir. Bu vücudunuzda aşırı sıvı biriktiğini, idrarla atamadığınızı gösterir)
4. Tansiyonunuz aşırı yükselirse (150/90 ı geçerse)
5. Nefes almada zorluk, sıkışma hissi, kanlı köpüklü balgam, karın ağrısı, kusma, ishal, kanlı idrar ve idrar miktarında Azalma olması durumunda derhal ameliyat olduğunuz kliniği arayınız

KALIN BARSAK (KOLON) -REKTUM VE ANÜS HASTALIKLARI

KALIN BARSAK (KOLON) -REKTUM VE ANÜS HASTALIKLARI

Kalın Barsak (Kolon), Rektum ve Anüs (Makat) sindirim sistemimizin İnce Barsaklardan sonra gelen kısımlarıdır. Kalınbarsak ortalama 1,5 m uzunluğundadır. Karın içerisinde ters dönmüş U harfi şeklinde karnın sağ alt tarafından kör barsak (çekum ) ile başlar ve yukarı doğru çıkar (çıkan kolon ) karaciğer altından keskin bir dönüşle karnı yatay olarak (transvers kolon) geçer Sol üst köşede yerleşen dalağın altına geldiğinde yine keskin bir dönüş yaparak sol taraftan aşağıya doğru yönelir (inen kolon ). İnenkolon, sigmoid kolon denilen kolonun son kısmı ile Rektumla birleşir. Rektum, Kalın barsağın genişlemesi sonucu oluşan ortalama 15 cm uzunluğunda olup sindirim sistemimizin son kısmıdır. Anüsle dışarı açılır.

Kolon ve Rektum hastalıkları, hafif şiddette rahatsızlıklardan, hayatı tehdit edici durumlara kadar ilerleyen rahatsızlıklara neden olabilir. Bu hastalıklarda erken teşhis ve tedavi çoğu kez hayat kurtarıcı olabilmektedir. Ne var ki hastaların çoğu bilgi eksikliği, ihmal, utanma gibi nedenlerden dolayı hekime geç başvurmaktadır.

KOLO-REKTAL HASTALIKLARIN GENEL BELİRTİLERİ NELERDİR ?

Anüsden ( Makattan ) KAN gelmesi ( taze-kırmızı veya durmuş-siyah kan şeklinde olabilir ), Büyük abdest yapmada (defekasyon) değişiklik olması ( gaitanın incelmesi ), düzensiz şekilde kabızlık- ishal olunması, defekasyon ( büyük abdest yapma ) yaptıkdan sonra tam rahatlamama ve tekrar tekrar defekasyon yapmak isteği, defekasyon sırasında ağrı olması, anüs bölgesinde şişlikler ve yaralar olması, karında zaman zaman izah edilemeyen ağrıların olması, kabızlık, zayıflama, kansızlık ( anemi ) olması gibi belirtilerde mutlaka hekime başvurulmalıdır.

TEŞHİSDE HANGİ YÖNTEMLER KULLANILIR ?

Fiziki muayene: Hastanın genel olarak yapılan muayenesi.

Rektal Tuşe: Anüs ve Rektumun eldiven giyilip vazelin sürüldükten sonra parmakla yapılan muayenesi. Bu yöntemle bu bölgenin birçok hastalığı saptanır.

Endoskopik muayene; Değişik uzunluktaki optik aletlerle anüsten girilerek yapılan muayenelerdir. Bunlar; Anoskopi, Rektoskopi, sigmoidoskopi, KOLONOSKOPİ dir. İşlem öncesinde barsakların temiz olması için bir gün önceden hastaya barsak boşaltıcı ilaçlar verilebilir.Bu yöntemlerle tüm anüs, rektum ve kolonlar gözle incelenebilir, lezyonun (hastalığın) izlenmesi için fotoğrafı çekilebilir , biyopsi yapılabilir ve gerekirse lezyon üzerinde tedavi edici girişimler yapılabilir.

Röntgen Tetkikleri; “Çift kontrast kolon grafisi”; Anüs yoluyla radyoopak ilacın lavman şeklinde verilmesi ile yapılır. “ Barsak geçiş süresi” tetkiki; Kabızlıkta uygulanır. Radyoopak maddeler yutturularak vücudu terkediş süreleri ne göre karar verilir. “Defekografi” Defekasyon zorluklarında yapılan tetkikdir. “Tomografi”, “MR”, “Endorektal Ultrasonografi” ve “Karın US” gibi yöntemlerde kullanılır.


Çift Kontrast Kolon Grafisi

Anorektal Fizyolojik Çalışmalar; Bölgenin işleyişi ile ilgili olarak EMG ve Manometrik çalışmalar da yapılabilir.

Laboratuar çalışmaları; Hastalara gaitada gizli kan, parazit tetkikleri, genel kan testleri, tümör belirleyici testler gibi tetkikler de lüzumuna göre yapılır.

KOLON-REKTUM ve ANÜS HASTALIKLARI NELERDİR ?

KANSERLER, POLİPLER, ÜLSERATİF KOLİT, CROHN, DİVERTİKÜL, KONSTİPASYON (KABIZLIK), REKTAL PROLAPSUS, PİLONİDAL SİNUS (KIL KİSTİ), FEKAL İNKONTİNANS ( GAZ-GAİTA TUTAMAMAK), ANAL ABSE, FİSTÜL, HEMOROİD, FİSSÜR, PRURİTİS ANİ ( ANAL KAŞINTI) ve buna benzer hastalıklardır.

Etiketler:

STRES NEDİR?

Stres, genel perspektif içinde olumsuz bir uyaranı betimleyen oldukça yaygın kullanılan bir terimdir. Halk ( bazen yanlış telaffuz ederek streç der ), her meslekten insanlar, tıp adamları, özetle herkes stres'ten yakınmaktadır.

NEDİR BU STRES?

Kişiyi normal süreçten ayıran normal dışı "Durum" a sürükleyen bir süreç mi? Normallik ya da normal davranış birbirleri ile etkileşim durumunda olan insanın tüm sistemlerinin ortak ürünüdür. Normallik, herhangi bir andaki durumu tanımlamak yerine organizmadaki değişiklikleri veya süreçleri vurgular. Normallik canlı bir sistemin biyolojik, psikolojik ve sosyolojik değişkenlerin katkısı ve zamanın sürekliliği içinde işlevlerini sürdürebilmesini tanımlar. Normallik hem organizmanın fizyolojik olarak iyi çalışması, bunu yaparken de uyum yapma, yeterli olabilme, öğrenme karar verme, iç ve dış zorlanmalarla yani " Streslerle" baş edebilme gibi kavramlarla kompleks bağlantıları kurabilmesi diye tanımlanabilir. Bu uyum içinde, dakik, tıkır tıkır işleyen canlı organizmayı etki altına alan, uyumunu bozan " iyi" çalışmasını etkileyen, zorlayan, olumsuz uyaran bombardımanı stresli koşullardır ve bu uyaranlara karşı organizma, öznel, fizyolojik ve davranışsal tepki verir.

Stres, Birbiri ile Örtüşen 4 Ana Tiple Tanımlanabilir;

1. Akut; Ani, ansızın karşılaşılan bir olay, örneğin bir saldırı gibi,

2. Subakut; Bir dönem içinde yaşanan sıkıntılı yaşantı parçası ve birbirini başlatan bir dizi olumsuz olaylar ve yaşantılar birini kaybetme, yas tutma, depresyona girme...ilah...

3.Kronikleşme sürecinde, değişik aralıklar ile sürekli stresli yaşantılara mecbur kalmak.

4. Kronik; Hiç kesintisiz sürekli zorlanma ağır yük altında yaşamak zorunda kalmak. Bu sıralanan stresin boyutları ne kadar fazla ve sayıları ne kadar çoksa zararlı etkilerinin ortaya çıkma olasılığı da o kadar fazladır.

stresBütün bunların yanı sıra, zorlanmanın dozu tabii kişiye göre değişmekle beraber iyi ayardaysa kişiyi aktive etmekle ve amacına ulaşmaya yönelik motivasyon sağladığı için yararlı olmakta ve kişiyi başarıya götürmektedir. Yani stresin " Azı Karar Çoğu Zarar" dır diye de söylenebilir, başka bir deyişle stres, sürekli yanması gereken bir ateş gibidir. Çok kısıldığında sönecek bu organizma için ÖLÜM demektir. Bunu kanıtlayan bir çok deney vardır, fazla açıldığında da parlayacak, bu da organizma için bir çok normal dışı tepkinin, yani sonunda bir çok Psikosomatik denilen hastalığın ortaya çıkması demek olacaktır. Ateş hep yanmalıdır, ne sönmeli ne parlamalı...Bu nasıl olacak ?...

HİPERTANSİYON


GömlekHipertansiyon (Yüksek Tansiyon) Nedir?

Kan dolaşımının sağlanması için bir basınç gereklidir. Bu basıncın normalden fazla olmasına hipertansiyon denir. Hipertansiyon için kullanılan diğer bir isim ise, YÜKSEK TANSİYON'dur. Kan basıncı ölçülürken 2 kan basıncı değerine bakılır

  • Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı)
  • Küçük tansiyon (diyastolik kan basıncı)
Kalbin kasılması sırasında ölçülen kan basıncı, büyük tansiyon, kalbin gevşemesi esnasında ölçülen kan basıncı ise küçük tansiyondur. Hem büyük tansiyon hem de küçük tansiyonun normalden fazla olması HİPERTANSİYON'dur. Hipertansiyon tanısı için büyük ve küçük tansiyondan birisinin normalden yüksek olması yeterlidir. Gerek büyük tansiyon gerekse de küçük tansiyonun normalden yüksek olması önemlidir. Bu konu unutulmamalıdır. Bazı hastalar küçük tansiyondakı yüksekliği önemsememektedir; bu çok yanlıştır.

Hipertansiyonun Önemi
Hipertansiyon çok yaygın bir hastalıktır. Hipertansiyon, kalıcı sakatlık ve ölüm nedeni olan toplumsal bir sorundur. Hastaların azımsanmayacak bir kısmının kan basıncı yüksekliğinin farkında olmaması, hipertansiyonun önemini artırmaktadır. Hipertansiyon, değişik böbrek, kalp, damar hastalıklarına, felçlere ve görme kaybına yol açabilir. Tuz tüketiminin fazla olduğu toplumlarda, kan basıncı yüksekliğine daha sık rastlanır. Amerika Birleşik Devletleri'nde, hipertansif hasta sayısı, yaklaşık 50 milyondur. Türkiye'de, 1993 yılında yapılan bir çalışmada, 4023 adet kan basıncı ölçümü yapılmıştır. Bu çalışmada, diyastolik kan basıncı, hastaların % 36' sında 85 mm Hg ve sistolik kan basıncı hastaların % 20'sinde 145 mm Hg'dan daha yüksek bulunmuştur. 70 yaşın üzerinde, hipertansiyon sıklığı % 30'lara çıkabilir. Özet olarak; toplumdaki 5-6 erişkinden birinde, kan basıncı yüksekliği vardır.

Etiketler: ,

KUDUZ


Kuduz Kuduz, dünyanın bir çok bölgesinde insanlar için tehlike olmaya devam etmektedir. Her yıl yaklaşık 80 ülkeden kuduz nedeniyle 40 bin den fazla ölüm bildirilmekte ve 4 milyon kişi şüpheli ısırık nedeniyle tedavi görmektedir. Ülkemizde de her yıl ortalama 90 bin kişi kuduz şüpheli ısırık nedeniyle tedaviye ve izleme alınmaktadır. Kuduz hastalığından ölümlerin çoğu Afrika'nın bazı kesimleri, Asya ve Güney Amerika da meydana gelmekte, Avrupa bölgesinde ise sadece Türkiye’de ölümler görülmektedir.

Hayvan Kuduzu
Kuduz esas olarak hayvanların bir hastalığıdır. Kuduza yakalanan hayvanlardan, insanlara bulaşır. Ülkemiz gibi evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği bölgelerde, bildirilen insan kuduzu vakalarının %90’nından köpekler sorumludur. Evcil hayvan kuduzunun iyi kontrol edildiği Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve bir çok Batı Avrupa ülkesinde ise köpekler insan kuduzu vakalarının % 5 ya da daha azından sorumludur.
Köpekler dışındaki diğer evcil hayvanlar ise tüm dünyada bildirilen kuduz vakalarının %5-%10 nundan sorumludur. Bu evcil hayvanların başını kedi ve inekler çekerken atlar, koyunlar, domuzlar ve diğer çiftlik hayvanları da kuduz nedeni olabilirler. Ayrıca tilki, kokarca, rakun, yarasa, çakal, kurt, maymun gibi tüm vahşi memeliler kuduz mikrobu taşıyıcısı olabilir ve hastalığı bulaştırabilirler.

İnsan Kuduzu
İnsanlarda kuduz vakaları hemen hemen dünyanın her yerinde görülebilmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne bildirilen vakaların çoğunluğu evcil hayvan kuduzunun tam olarak kontrol edilemediği ülkelerden bildirilmekteyken; İngiltere, Japonya, İsveç gibi gelişmiş ülkeler, uygulanan hayvan kontrol programları ve karantina düzenlemeleri sonucunda ülkelerinde hiç kuduz vakası görülmediğini bildirmektedirler. Kuduz hastalığının Dünya Sağlık Örgütüne bildiriminin isteğe bağlı olması nedeniyle bildirilen vakaların dünyadaki gerçek durumu yansıtmadığı ve vakaların daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.
İlginç bir nokta da; Amerika Birleşik Devletlerinde temas sonrası tedavi gören kişilerin yaklaşık %40’ı "ısırığa maruz kalmadan" yani tırmalanma, hayvan salyalarının konjuktiva ve müköz membranlara (ağız, burun iç duvarı gibi) temas etmesi, laboratuvar personelinin enfekte materyal ile çalışmak zorunda kalması gibi nedenler ile tedavi gördüğünün bildirilmesidir. Bu da sürekli risk altında olan kişilerin temas öncesi aşılama şemasına göre aşılanmasının önemini ortaya koymaktadır.

ETKEN
Kuduz hastalığının etkeni Rabies virüsüdür. Rabies virüs uygun şartlarda ( 0-4°C’ta ) yıllarca stabil kalır. Güneş ışığı, ultraviole, X-ray ve deterjanlar ile kolayca etkisiz kalabilir. Bu bilgiler virüsün, uygun ortam bulduğu zaman vücut dışında da canlı kalabileceğini ve herhangi bir ısırık hikayesi olmadan insanları ya da hayvanları enfekte edebileceğini göstermektedir.

Etiketler: ,

SİGARAYA YENİLMEYİN

Sayın Sigara Tiryakisi,
Belki şu anda sigaranızla mutlu olup, sigara içme hakkınız kısıtlandığı için öfkelenmektesiniz. Sigaranın zararlarını bildiğinizi düşünmenize rağmen sigaraya devam ediyorsunuz. Belki de şöyle düşünüyorsunuz ;
  • *Günde bir kaç sigara içiyorum, bu da tehlikeli değil.
  • *Sigarayı bırakamayacak kadar tiryakiyim.
  • *Sigara strese dayanmamı kolaylaştırıyor.
  • *Kilo almamı engelliyor.
  • *Herkes bu kadar karışmasa bırakabilirim.

NEDEN SİGARA İÇMEYE DEVAM EDİYORSUNUZ ?

Fiziksel Bağımlılık : Sigaradaki nikotin, alkol, kokain ve eroinden daha fazla bağımlılık yapan bir maddedir. Her soluktan 7 saniye sonra nikotin beyninize ulaşıp " iyi hissetmenizi" ve daha fazla "nikotin istemenizi" sağlıyor.

Fiziksel Alışkanlık : Sigaradan çekilen her nefes el ve ağız alışkanlığınızı kuvvetlendiriyor. Eğer günde 1 paket sigara içiyorsanız ve her sigaradan 10 nefes çekiyorsanız, günde 200 kez, yılda 73 000 kez bunu tekrarlıyorsunuz ve gittikçe güçlenen bir alışkanlık ortaya çıkıyor.

Duygusal Destek : Sigara tiryakileri sigarayı kötü zamanlarında destek olan, iyi zamanlarında neşelerini artıran bir arkadaş olarak görürler.

Kimlik : Bir çok sigara tiryakisi sigarayla kendini özdeşleştirmiştir.

Sosyal Alışkanlık : Eğer kahvenizin yanında veya kahvede, barda sigara içiyorsanız, belli sosyal durumlarda sigara içmeye kendinizi alıştırmışsınız demektir.

Sigara Endüstrisi : Sigara üreticisi firmalar, sigara, ile soğukkanlılık, kararlılık, incelik, güç ve öfkenin kontrol altına alınması arasında ilişki olduğuna insanları inandırmak için milyonlarca dolarlık reklam yapmakta, filmlerde önemli karekterlerin kendi sigaralarını içmeleri için yüzbinlerce dolar ödemektedirler. " Amerika gibi ülkelerde sigara içmek iyice kontrol altına alındığından, sigaralarını gelişmekte olan ülkelerde pazarlamakta ve insanların genç yaşta sigaraya başlayıp, devam etmeleri için her yolu denemektedirler. " Sigaraya alıştırdıkları kişinin bütçesinden her ay düzenli bir bölüme el koymaktadırlar.

Lütfen gizli ve açık sigara reklamlarına inanmayın !

Kendinize güvenin, sigarayı bırakabilirsiniz.

Stresle başa çıkmakta zorlanıyorsanız ailenizden, arkadaşlarınızdan, doktorunuzdan yardım isteyin.
Hastalıklı bir yaşam ve erken ölmek istemiyorsanız sigarayı bırakmayı başaracaksınız !

Etiketler: , ,

Bel Ağrıları


Bel ağrısı, tüm dünya nüfusunun % 85' e varan oranlarda, hayatlarında en az bir defa geçirdikleri ve tıpta çok sık rastladığımız bir sendromdur. Özellikle sanayileşmiş ileri batı ülkelerinde bel ağrısı çok yaygın olarak görülür. Akut ( ani ortaya çıkan ) bel ağrısı vakalarının % 80' e yakın bir oranında 6 - 8 hafta içinde tedaviye bağlı olmaksızın iyileşme olmaktadır. Ancak bunların yaklaşık % 40' ında bir yıl içinde ikinci atak gelişir. Kronik bel ağrılı olanların ise % 80' inde bir yıl içinde yeni atak gelişmektedir. Burada önemli olan, ilk akut atağı önleyebilmek ve bel ağrısında kronikleşmeye ve bunu izleyen sakatlığa mani olmak için ağrıyı başlatan ve kronikleştiren faktorleri tanımak ve önlem almaktır. Bu nedenle bel ağrısında risk faktörleri araştırılmıştır. Bunlar:
  • Meslekle ilgili olanlar
  • Sportif aktivitelerle ilgili olanlar
  • Kişisel risk faktörleri
  • Psikolojik faktörlerdir.

Meslekle İlgili Risk Faktörleri
Ağır kaldırma; dizleri bükmeden kaldırma, kaldırma sırasında eğilme ile beraber rotasyon, asimetrik kaldırma, hareketin devamlı tekrarı, bel ağrısında risk faktörleridir. Dizleri bükmeden ağır cisimleri kaldırmanın bel fıtığı riskini artırdığı gösterilmiştir. Ağır kaldırmada cismin ağırlığı dışında kaldırmanın tekrarı da önemlidir. Bel ağrısının en sık görüldüğü grup arasında ağır bedeni faaliyet ve uzun süreli ayakta durmayı gerektiren meslekler başta gelmektedir. İş yerinin uygun olmayan fiziksel koşulları da bir risk faktörüdür.
Vibrasyon: Araba, kamyon ve benzeri araç kullananlarda yüksek vibrasyona maruz kalmanın kas aktivitelerini artırarak kas yorgunluğuna yol açtığı, disk beslenmesini bozarak disk dejenerasyonuna ve bel fıtığı görülme oranının artmasına yol açtığı çeşitli araştırmalarda ispatlanmıştır. Otobüs şöförleri ve tamircilerde yapılan bir araştırmada bel ağrısı sıklığı ile yaşam boyu, total vücud vibrasyonu veya vibrasyona maruz kalma süresinin uzunluğu arasında ilişki bulunmuştur. Bel ağrısı ve bel fıtığında en yuksek görülme oranının en fazla vibrasyona maruz kalan otobüs şöförlerinde olduğu tespit edilmiştir. Kamyon şöförlerinde şöför olmayanlara göre bel fıtığı görülme oranı 5 kat fazladır.
Meslekle ilgili diğer faktörler: Yabancı işçilerde bel ağrısı oranı daha fazladır. Burada işçilerin vasıfsız olmaları, daha ağır fiziksel koşullarda çalıştırılmaları, lisan bilmemelerinin yarattığı psikolojik stres söz konusudur.

Sportif Aktivitelerle İlgili Risk Faktörleri
Bel ağrısı rastlanma oranının en yüksek olduğu spor dalları jimnastik, futbol, halter, güreş ve kürektir. Futbol oynayan lise ögrencilerinin % 6' sında, üniversite öğrencilerinin % 30' unda bel ağrısı tesbit edilmiştir.

Kişisel Risk Faktörleri
Bu faktörler arasında en çok söz edilenler, sigara içme, fiziksel uyum bozukluğu ve önceden bel ağrısı geçirmiş olmaktır. Sigara içme, risk faktörü olarak yılda 50 paketten fazla sigara içme öyküsü olanlarda ve bu kişiler 45 yaşın altında iseler önem kazanmaktadır. Sigaranın etkileri sık öksürme, omurlar arasındaki disklerde basınç artışı, sağlıksız yaşam tarzı ve osteoporoza bağlanmıştır. Sigara diskteki beslenmeyi bozarak onu dış etkenlere karşı daha duyarlı hale getirmektedir. Ancak burada belirtmek gerekir ki çeşitli meslek gruplarında sigara içme ve bel ağrısı arasındaki ilişki araştırılmış olup ilişkinin yalnız ağır bedensel aktivite yapanlarda görüldüğü tespit edilmiştir.

Psikolojik Faktörler
İşini sevmeyenlerin bel ağrısı nedeniyle hekime baş vurma oranı sevenlere göre 2,5 kat fazladır. İşinden memnun olmama, takdir edilmeme bel ağrısında risk faktörüdür. Stres nedeniyle dikkati toplayamama özellikle sanayide iş kazalarından oluşan bel ağrılarına yol açmakta ve stres risk faktörü olarak kabul edilmektedir.

Etiketler:

TİROİT HASTALIKLARI



Yunanca thyroiedes kelimesinden türetilen organın adı ingilizce kaynaklarda THYROİD GLAND olarak yazılmıştır. Türkçe tıbbi kaynaklarda ise "TİROİD" olarak yazılmaktadır. Ancak Türk Dil Kurumu tarafından TİROİT olarak yazılması öngörülmüş olup bu yazıda da bu tanım kullanılacaktır.

Tiroit hastalıkları bilinenden daha yaygındır ve birçok bireyi etkilemektedir. Genel olarak guatr adı altında bilinen bu hastalıklar çok çeşitlidir ve bugün için çoğunun tedavisi mümkündür. Bu bölümdeki bilgiler, bu zamana kadar edindiğim deneyimler sonucu hastaların merak ettikleri konuları ağırlıklı olarak işlemektedir. Tiroit bölümü hazırlanırken, başvurulan tıbbi kaynaklar yazının sonunda belirtilmiştir.

Tiroit vücudun hangi bölgesindedir?

Tiroit, ilk defa rönesans devrinde Leonardo da Vinci’nin orijinal çizimlerinde gösterilmiştir. Buna göre; boyunda, soluk borusunun ( trakea ) her iki yanında iki ayrı salgı bezi olduğu kabul edilmiştir. Daha sonraları bu iki parçanın çoğu kez istmus adı verilen bir bölümle birleşmiş ve kelebeğe benzeyen tek bir bez olduğu anlaşılmıştır. Önden bakıldığında tiroidin yeri şu şekilde belirlenebilir: boyunda çene altında yer alan ve erkelerde daha belirgin bir şekilde görülen kıkırdaktan oluşan çıkıntının (adem elması) hemen altındaki bölgede bulunur ve yutkunmakla hareket eder ( Resim 1 ). Normal büyüklükteki bir tiroit zayıf kişiler hariç çoğu kez elle hissedilemez.

Salgı bezi nedir?

Ürettiği bazı kimyasal maddeleri bir kanal ya da kan yoluyla başka bölgelere gönderebilen organ olarak tanımlanabilir. Örneğin tükürük bezleri ürettiği tükürüğü bir kanal aracılığıyla ağız boşluğuna akıtır ve tükürük içindeki bazı kimyasal maddeler hem gıdaların sindirimini başlatır hem de ağzın ıslak kalmasını sağlar. Bunlara dış salgı bezi denir. Tiroit gibi salgı bezleri ise ürettiği kimyasal maddeleri kan yoluyla vücudun diğer bölgelerine göndererek çeşitli işlevlerin ortaya çıkmasına neden olur. Bunlara ise iç salgı bezi denir. Tiroit gibi salgı bezlerinin ürettiği kimyasal maddelere ise genellikle hormon adı verilir.

Etiketler:

Özel Cilt Bakımları

Sadece estetik açıdan değil, sağlık açısından da cildimizin temizlik ve bakımına özen göstermek yaşımız ilerledikçe oluşacak kırışıklık ve deformasyon gibi problemlerin önlenmesi bakımından çok faydalıdır. Aksi takdirde UV ışınları, makyaj, serbest radikaller, sigara, stres, hava değişimleri ve yanlış beslenme cildimizi olumsuz yönde etkiler ve genç yaşta olmamıza rağmen yorgun ve solgun görünmemize neden olur.

Cildimizin canlılığı, parlaklığı ve diriliği en önemli sağlık göstergelerindendir. Dolayısıyla 20’li yaşlardan itibaren her bayanın temizlik, bakım ve koruma amaçlı olarak ayda bir kez cilt bakımı yaptırması çok faydalıdır.

Cilt bakımı yaparken doğru ürün seçimi çok önemlidir. Böylece yağ nem ve elastikiyet oranı göz önünde bulundurularak cildin yağlı, kuru, normal olgun yada hassas olduğuna karar verebiliriz. Cilt Yaşı herzaman esas yaşımızla doğru orantılı olmayabilir.
Merkezimizde uygulanan cilt bakımı yaklaşık iki saat sürer ve bu süre içinde sırası ile süt ve tonik ile temizleme, peeling,ozon artı buhar, serum ve ampul emilimi yüz masajı, maske, yüksek frekans ve kremleme işlemleri uygulanır. Bu uygulamalar ile cilt temizlenir tıkalı gözenekler açılır, kan dolaşımı hızlandırılır, cilt ölü hücreler ve siyah noktalardan arındırılır nem depo ediici ve hücre yenileyici işlemlerle taptaze canlı bir görünüm ortaya çıkar.

Cilt bakımı yaparken yaşa ve cilde göre doğru ürün kullanılması gerekir. Bu yüzden sivilce, akne, leke ve kırışıklık bakımlarında cerrahi müdahale uygulanmadan ve kimyasal peeling işlemi yapılmadan, deri altına hiçbir madde enjekte edilmeden son derece başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Cilt bakımıyla ilgili dikkat edilecek hususlar:
1. Günde 2 litre su için.
2. Kalitesiz makyaj ürünleri kullanmayın.
3. Sigara içmeyin.
4. Aşırı güneşlenmeyin.
5. Makyajınızı çıkarmadan yatmayın.
6. Cildinizi hergün nemlendirin.
7. Her hafta 1 peeling yapın.
8. 15 günde bir maske uygulayın.
9. Sivilce ve komedonları bilinçsizce sıkmayın.
10. Uzun süre klimalı ortamlarda bulunmayın.
11. 3 günde 1 eriyinceye kadar bir buz kalıbını cildinizde gezdirerek
dolaşımı hızlandırın.
12. Ve bakılan bir cilt ile bakılmayan bir cilt arasındaki farkın ilerki
yaşlarda daha çok kendisini göstereceğini unutmayın.
Göz Çevresi Bakımı
Çok ince ve hassas yapıda olmasından dolayı göz çevresi yaşlanma, hastalık, yorgunluk, uykusuzluk gibi olumsuz etkilerin en kolay fark edileceği bölümüdür. Kimi insanlar göz altlarının devamlı mor olmasından, pek çok kişi göz altı torbalarından ve bazılarıda göz çevresinde oluşan çizgilerden şikayet etmektedirler. Aslında göz çevresi bakımını genel cilt bakımından ayrı düşünemeyiz, fakat göz çevresi hassas olduğu için özel ürünler kullanılmalıdır. Öncelikle kişinin yaşı ve cilt yapısı gözöünde bulundurularak problemin derecesi tespit edilmelidir. Örneğin gözaltı torbaları ve morlukları genetik bir durum olabileceği gibi aşırı yorgunluk sonucu sonradan da oluşabilir yada bunlar dolaşımla ilgili bir sağlık probleminin göstergesi olabilirler. Daha çok açık tenli kişilerde gözüken morluklar pek çok kişiyi rahatsız etmektedir. Ayrıca genç yaşlarda göz çevresinde oluşmaya başlayan çizgiler kuru cilt yapısına sahip kişilerde sıkça görülmekle birlikte çok sigara içen ve fazla mimik hareketleri yapan kişilerde de hızla oluşmaktadır. İşte bu ve buna benzer şikayetleri önlemek için, doğru ürünler kullanılmasını ve ayda bir kez göz çevresi bakımı yaptırılmasını öneriyoruz.

Botoks Uygulamaları


Botox (Botulinum toksini), Clostridium botulinum adlı bakteriden elde edilen bir toksindir. Botoks, sinir uçlarında iletimi sağlayan maddelerin salınımını engelleyip, sinirler ile sinirlerin ulaştığı organlar arasındaki iletimi durdurarak etkisini gösterir. Sinir iletiminin durması, sinirin ulaştığı organın işlevlerinin azalmasını ya da tamamen kaybolmasını sağlar. Botoks’un etki mekanizmasından tıpta birçok alanda yararlanılmaktadır. Plastik cerrahi alanında ise genellikle mimik kaslarının hareketleri ile ortaya çıkan yüzdeki çizgilenmeleri azaltmak ve aşırı terleyen bölgelerdeki terlemeyi azaltmak amacı ile kullanılır.

Mimik kaslarının yıllar boyunca çalışması, üzerini örten deri üzerindeki kıvrımları belirgin hale getirir ve böylece yüzdeki dinamik çizgilenmeler ortaya çıkar. En sık ortaya çıkan dinamik çizgiler, alın, kaşlar arası, göz kenarları ve ağız çevresinde görülür. Alın ve göz kenarlarındaki çizgiler kişiye daha yaşlı bir görünüm, kaşlar arasındaki çizgiler ise kişiye çatık kaşlı, kızgın bir bakış ifadesi verir. Mimik kaslarına botoks uygulanarak bu kasların hareketleri zayıflatılabilir, kas hareketlerindeki azalma, üzerindeki derinin, kas hareketleri ile katlanmasını ve katlanmaya bağlı çizgilenmeyi de azaltır. Bu şekilde yaşlı ve kızgın olarak görünen yüz ifadesinde de belirgin bir düzelme sağlanır.

Botoks, ter bezlerine uygulandığında, ter bezleri ile sinir uçları arasındaki iletim de durdurularak ter bezlerinin çalışması azaltılabilir. Vücudun en çok terleyen bölgeleri, avuç içleri ve koltuk altı bölgesidir. Aşırı terleme ve buna bağlı ter kokusu şikayeti olan kişilerin terleyen bölgelerine botox uygulandığında şikayetlerinde düzelme sağlanır.

Botoks, injeksiyon şeklinde uygulanır ve ağrılı bir işlem değildir, injeksiyon anında hafif bir ağrı hissedilebilir. Mimik kaslarının hareketlerinde azalma istendiğinde mimik kaslarının içine, terleme şikayetinin azalması istendiğinde deri içine injeksiyon yapılır. Botox’un etkisi injeksiyonu takiben ilk hafta içinde ortaya çıkar ve etki süresi 3-9 ay olmakla beraber ortalama 6 aydır. Botox, etkisini yitirdiğinde uygulama tekrarlanabilir. 2 yıl boyunca düzenli olarak botox uygulanan kişiler uygulamaya aynı düzende devam ettiklerinde kaslarında belirgin bir zayıflama ve buna bağlı yüz ifadesinde değişim olabilir. Bu nedenle uygulamaların 2. yıldan sonra daha uzun aralıklarla yapılmasında yarar vardır.

Botoks’un sağlık üzerine ciddi bir yan etkisi yoktur. Uygulama sonrası geçici bir şişlik, morarma, nadiren de geçici olarak göz kapağında düşüklük yapabilir. Botoks’un gebelik ve emzirme döneminde zararlı bir etkisinin olup olmadığı henüz tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle gebelik ve emzirme döneminde botox uygulamalarının yapılmaması önerilir. Sinir-kas sistemine ait hastalığı olan kişilerde (Eaton-Lambert sendromu, myastenia gravis gibi) uygulanmamalıdır.

AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI


Agız ve diş sağlığı, genel sağlığımızın çok önemli bir parçasıdır. Düzenli yapılan çürük kontrolleri ve diştaşı temizliği, oluşabilecek sorunların erken teşhisini ve dişlerin ağızda uzun vadede sağlıklı kalmasını sağlayacaktır.




Deriodontoloji:

Dişeti hastalıklarının tedavisi amacı ile diştaşlarının temizlenmesi, cerrahi tekniklerle hastalığın tedavisi....

Periodontal hastalıklar dişeti ve dişleri çevreleyen destek dokuları etkileyen iltihabi hastalıklardır. Dişeti hastalığının en önemli sebebi "bakteri plağı"dır. Hergün düzenli ve yeterli fırçalama yapılmazsa, tükrük içinde bulunan kalsiyum, bakteri plağıyla birleşip sertleşerek dişler üzerine yapışır ve diştaşı (tartar) dediğimiz yapıya dönüşür. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen zararlı maddeler dişetlerinde iltihaba yol açar. Dişeti hastalığının bu erken dönemine" gingivitis" denir. Bu dönemde dişetleri kırmızıdır,kanamalıdır ve hacim olarak büyümüştür.Bu hastalık tablosunun ilk sinyallerini fark eden hasta hemen hekime başvurursa bu aşamada yapılacak diştaşı temizliğiyle dişetlerinin tedavisinde yüksek başarı sağlanır. Belirtilerin ihmal edilmesi durumunda hastalık ilerler, dişetindeki iltihap çene kemiğine ulaşır ve erimesine neden olur. Bu durumda cerrahi tedaviler gerkebilir. Dişeti iltihabının neden olduğu diş kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş kayıplarından daha fazladır. Periodontal problemlerin önlenmesinde en önemli görev kişinin kendisine düşmektedir.Günlük ağız bakım işlemleri (diş fırçalama ve diş ipi kullanma) diştaşı oluşumunu en alt düzeye indirebilir, ancak tamamen önleyemeyebilir. Dişler sabah akşam 2 dakika süreyle fırçalanmalı ve düzenli olarak diş hekimi tarafından kontrol edilip temizlenmelidir.

Konservatif Tedavi:

Çürük tedavileri, amalgam ve estetik dolgular...

Ağızda bulunan bakterilerden oluşan bakteri plağı, şekerli ve karbonhidratlı yiyeceklerin ağızda kalan artıklarından asit oluşturur. Bu asitler dişlerin mineral dokusunu çözerek dişin minesinin bozulmasına ve sonuçta da diş çürüğünün başlamasına neden olurlar. Konservatif tedavi, çürüklerin erken dönemde tedavilerinin yapılarak ilerlemelerinin durdurulmasını ve oluşan diş maddesi kayıplarının estetik, fonksiyonel ve ağız dokularına uyumlu bir şekilde tedavi edilmesini amaçlar.

Endodontik Tedavi:

Kanal tedavileri...

Dişin sert dokusunun içinde, kökün en ucundan giren kan damarları ve sinirlerin (pulpa) bulunduğu dişe hayat veren küçük bir odacık vardır. Dişlerin büyümesini ve sürmesini sağlayan bu yapı, çürüme meydana geldiğinde alarm görevi de görmektedir. Erken safhada tedavi edilmeyen diş çürükleri ilerleyerek pulpaya ulaşır ve burada iltihabi değişimlere neden olarak şiddetli ağrılar oluşturur. Daha sonraki aşamada bakterilerin salgıladığı asitler pulpayı öldürür. Böylelikle ortaya çıkan toksinler (zehirler) kök ucundan sızarak çene kemiğine yayılır. Çene kemiğinde oluşan iltihap dişin kaybına, çevre dokularının da harabiyetine neden olur. Bu safhaya gelmeden önce dişi ve çevre dokuları koprumak için hastalıklı pulpa dokusunun alınmasıyla diş kurtarılabilir. Pulpa dokusu anestezi altında temizlendikten sonra, kanallar genişletilip dezenfekte edilir. Tüm bu işlemlerden sonra pulpa odasının içi özel maddelerle kök ucuna kadar doldurulur. Sanıldığının aksine bu işlemler ağrısız gerçekleşmekte ve tedavi edilen diş uzun yıllar ağızda kalmaktadır.

Cerrahi:

Diş çekimleri, komplikasyonlu ve gömük diş çekimleri, kist operasyonları, rezeksiyon, vb. cerrahi operasyonlar...

Gömük 20 yaş dişleri: Bu dişler akıl dişleri olarak da adlandırılır ve tam ya da yarım gömülü kaldığında iltihaplanmaya ya da bir kiste sebep olabilir. Ya da diğer dişleri öne doğru iterek dişlerde çapraşıklıklara yol açabilir. Uzun süre hiç belirti vermezken, aniden şiddetli ağrılara, çenelerde kitlenmeye ya da yüzde şişmeye sebep olabilir. Bu dişler kontrol edilmeli ve gerekli ise çekilmelidir. Çekim küçük bir operasyonla gerçekleştirilir.

Protez:

Kuron ve köprü protezleri, total (tam) ve iskelet (kancalı) protezler, Hassas tutuculu protezler...

Protez; eksik bir organı yerine koyma anlamı taşımaktadır. Dişlerin ve çevre dokuların çeşitli sebeplerle madde kaybına uğradığı ya da tamamen kaybedildiği durumlarda, hastaya kaybolan fonksiyonlarını geri kazandırmak ve bozulan estetik görünümü düzeltmek, protezin amacıdır.

Eksik bir diş diğer dişler için ciddi bir tehlikedir. Estetiği bozduğu tartışılmazdır, ancak daha önemlisi, dişin kaybından kısa bir süre sonra boşluğu sınırlayan dişler doğal olarak boşluğa doğru eğilir. Ayrıca karşı çenedeki boşluğa denk gelen dişler üzerindeki basıncın ortadan kalkması, zamanla onların boşluğa doğru uzamasına ve hatta dökülmesine sebep olur. Sadece komşu dişler değil, diğer dişler de bu konumdan etkilenir ve çene eklemi, baş ve kas ağrıları ortaya çıkabilir. Kısacası boşluk ne kadar kısa sürede kapatılırsa o kadar iyidir.

Protezler genel olarak iki türlüdür:

  • Ağızda kalan dişlerin üzerine yapılan (dişler küçültülerek) ve hasta tarafından çıkarılamayan kuron, köprü gibi sabit protezler
  • Hasta tarafından takıp çıkarılan hareketli protezler (tam ve yarım protezler gibi)
Tam protezler, hastanın ağzında hiç diş bulunmadığı zaman yapılan protezlerdir.

Yarım protezler, hastanın mevcut dişlerine kroşe dediğimiz kancalarla tutturulur. Ya da estetik olması için ağızdaki dişler kaplanarak onlara yerleştirilen çıt çıt, sürgü gibi hassas tutucular kullanılarak yapılır.

Ortodonti:

Diş çapraşıklıklarının ve çene anomalilerinin düzeltilmesi...

Kalıtım, gelişim yetersizliği, çeşitli yanlış alışkanlıklar (parmak emme, biberon ve yalancı meme gibi faktörler) sebebiyle oluşan bozuklukların tedavisi ortodontinin konusudur. Sadece dişlerde çapraşıklık varsa, yaş faktörü önemli değildir. Her yaşta dişlerin düzeltilmesi mümkündür. Ancak kişinin kemik yapısıyla ilgili (iskeletsel) bir problem söz konusu ise, tedavisi ergenlik çağına kadar yapılır.

Dental Implantlar:

Diş implantları, kaybedilen dişlerin yerine çene kemiği içine yerleştirilen ve kemik ile kaynaşarak doğal diş kökü görevini gören metal yapılardır. Bu metal yapılar doku dostu olan titanyumdan yapılır ve hiçbir yan etkisi yoktur. Tek diş kayıplarında boşluğun doldurulması için yandaki dişleri küçültüp 3üye köprü yapmak yerine, diğer dişlere dokunulmadan boşluğa implant yerleştirilir ve üzeri 1üye kuronla kaplanabilir..

Azı dişlerinin kayıplarında, takıp çıkartılan protez kullanmak yerine bu bölgeye uygun sayıda implant yerleştirilerek sabit köprü yapılabilir... Dişsiz ağızlarda, özellikle alt protezi ağızda durmayan kişilerde meydana gelen çiğneme, konuşma ve psikolojik bozuklukların giderilmesi için de implant uygulanır. Iki seçenek vardır: Ya ağıza yeterli sayıda (6-8) implant yerleştirilip sabit köprü yapılır, ya da çenenin ön bölgesine 2-4 implant yerleştirilerek protezin daha stabil oması sağlanır. Implant uygulaması için öncelikle bir çene filmi çekilir ve uygulama için yeterli kemik olup olmadığı incelenir. Uygun şartlar varsa implant yetişkin her insana yapılabilir ve başarı şansı çok yüksektir.

Estetik Diş Hekimliği:

Ayrık dişlerin kapatılması, gülme sırasında görünen dişetinin uzunluğunun ayarlanması, koyu renkli dişlerin renklerinin açılması, kısacası estetiği olabildiğinin en iyisine ulaştıracak uygulamalar, estetik diş hekimliğinin konusudur. Bu bağlamda porselen laminate, empress, estetik kozmetik dolgular, diş beyazlatma (bleaching) gibi uygulamalar yapılmaktadır.

Diş beyazlatma (Bleaching):

Diş beyazlatma, dişlerin yapısındaki renklenmeleri ortadan kaldıran bir işlemdir. Diş renklenmelerinin çeşitli sebepleri olabilir. En yaygın nedenleri; kahve , çay, kola ve sigara gibi leke yapıcı maddelerin kullanılması, travma, yaşlılık, tetrasiklin renkleşmesi, eski kaplamalar, sinir dejenerasyonu vb. gibi nedenlerdir. Diş beyazlatma işlemi uygun şekilde ve diş hekimi kontrolünde yapıldığında diş ve dişetlerine zararsızdır.Ancak tedavi sırasında dişlerde hassasiyet (özellikle soğukta), dişetlerinde kızarma ve hassasiyet meydana gelebilmektedir. Fakat bu geçicidir ve tedavinin bitimiyle birlikte, birkaç gün içinde bu şikayetler ortadan kalkmaktadır. Ağartma işlemi için iki yöntem vardır:

  • Ev ağartması (home bleaching) denilen yöntemde, hekim ağızdan ölçü alır, bunlara uygun kalıplar hazırlanır. Hasta bu kalıbın içersine ilacı yerleştirerek dişlerin üzerine takar (en az 6-8 saat ve tercihen uykuda). Işlem dişin rengine bağlı olarak 1-4 hafta içinde biter.
  • Office bleaching denilen, muayenehanede hekim tarafından yapılan ağartmadır. Hekim ilacı dişler üzerine uygular, ışık kaynağı kullanılarak dişlerin beyazlaması sağlanır.Yine dişlerin durumuna göre bir veya birkaç seansta dişler beyazlar.

Diş beyazlatma işlemi, hamile ve çocuklar hariç herkese uygulanabilir...


28 Aralık 2008 Pazar

Süt içmiyorsanız incir yeyin

İncir

İncirin faydası anlatmakla bitmez.

Mesela, içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler..

• İncir içerdiği yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişlerin oluşumu ile sağlıklarını garantiler:incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Süt içemeyen kişilerin incir yemeleri öğütlenir.

• İncir, içerdiği 'benzaldehit' adlı maddeyle kanserli hücrelerin büyümesini önler, kansere karşı etkili olur.

• Kuru incirden hazırlanan infüzyon, özellikle çocuklarda korkusuzca kullanılabilen etkili bir müshildir: Bunun için iki-üç kuru incir doğranır. Üzerine kaynar su dökülerek 10-15 dakika demlendirilip bir infüzyon hazırlanır. Bu infüzyondan günde 2-3 bardak içilir.

• Körpe incir yapraklarının sütü siğile karşı etkilidir: Bu etkiyi sağlamak için körpe incir yaprağından sızan süt siğile sürülür.

• Körpe incir yapraklarının ezilmesiyle hazırlanan yara lapası, çıbanların olgunlaştırılması ve baş verip delinmesinde etkili olur.

• Kurutulmuş incir yapraklarıyla hazırlanan dekoksiyon, hemoroit (basur) ve çıbanlara karşı etkilidir: Körpe incir yaprakları, havadar ve güneş görmeyen bir yerde kurutulur.

• Taze ve özellikle kuru incirin yenilmesiyle insan bedeninin hücreleri yenilenir. İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir.

Sözgelişi, 100 gr. kuru incir yenilirse bedenin günlük gereksinimlerinden kalsiyumun yüzde 17'si, demir ve magnezyumun yüzde 30'u, fosforun yüzde 20'si, B1 vitamininin yüzde 5'i ve B2 vitamininin yüzde 4'ü alınmış olur.

• İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle bedene giren kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar.

• Sindirimi kolaylaştıran incirin, bedeni bakterilere karşı koruyan etkileri de vardır.

Tüp Bebek Merkezleri ve Adres Listesi

Tüp Bebek

Konu devamında yeralan listemizde Turkiye'de bulunan Tüp Bebek Merkezleri'nin listesini açık adresleri ile bulabilirsiniz.

Ankara'da Bulunan Tüp Bebek Merkezleri ve Adresleri:


Asagida bulunan listemizde Ankara ilimizde yeralan tüp bebek merkezleri ve adreslerini gorebilirsiniz.

Ankara Güven Hastanesi
Telefon: 0312 457 25 25
Fax: 0312 467 89 18
Adres: Şimşek Sokak No:29 06540 Kavaklıdere, Ankara
Web sitesi : guven.com.tr

Ankara Üniversitesi
Telefon: 0312 310 30 10
Adres: Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Sıhhıye 06100, Ankara
Web sitesi : medicine.ankara.edu.tr

Bayındır Hastanesi
Telefon: 0312 287 90 00
Fax: 0312 285 07 33
Adres: Eskişehir Yolu Söğütözü 06520, Ankara
Web sitesi : bayindirhastanesi.com.tr

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Telefon: 0312 232 44 00
Web sitesi : baskent.edu.tr

Gata Üremeye Yardımcı Teknikler Ünitesi Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 321 94 10
Adres : Gata Üremeye yardımcı Teknikler Ünitesi Tüp Bebek Merkezi, Ankara

Gazi Üniversitesi
Telefon: 0312 202 44 44
Adres: Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi 06500 Beşevler, Ankara
Web sitesi : gazi.edu.tr

Gen-Art Kadın Sağlığı Tüp Bebek ve Üreme Merkezi
Telefon: 0312 442 63 84
Fax: 0312 442 63 87
Adres: Cinnah caddesi No: 47/A Çankaya, Ankara
Web sitesi : genart.com.tr

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Telefon: 0312 305 18 00
Adres: Hacettepe Üniversitesi 06100 Sıhhiye, Ankara
Web sitesi : hacettepe.com.tr

Kavaklıdere Kadın Sağlığı Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 466 33 66
Fax: 0312 466 33 76
Adres: Tunalı Hilmi Caddesi Büklüm Sokak No: 53 Kavaklıdere, Ankara
Web sitesi : kavaklideresaglik.com

Özel Ankara Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 472 33 34
Web sitesi: ankaratupbebek.com

Maya Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 448 22 21
Fax: 0312 448 02 48
Adres: Kaptanpaşa Sokak No : 17 GOP, Ankara
Web sitesi : mayatupbebek.com

Centrum Kadın Sağlığı ve Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 446 66 66
Fax: 0312 447 18 18
Adres: Nenehatun Caddesi No: 59 Gaziosmanpaşa, Ankara
Web sitesi : centrum.com.tr

Ankalife Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 220 21 22 (pbx)
Adres: Ziyabey Cad. 13. Sok. No: 10 Balgat, Ankara
Web sitesi : ankalifetupbebek.com

Anatolia Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0312 442 56 56
Fax: 0312 442 46 78
Adres: Cinnah Caddesi No.54 06690 Çankaya, Ankara
Web sitesi : anatoliatupbebek.com


İstanbul'da Bulunan Tüp Bebek Merkezleri ve Adresleri:


Asagida bulunan listemizde İstanbul ilimizde yeralan tüp bebek merkezleri ve adreslerini gorebilirsiniz.

Acıbadem Hastanesi Üreme Sağlığı Merkezi
Telefon: 0216 544 44 00 - 0216 544 43 00
Fax : 0 216 326 71 67
Adres: Tekin Sokak No: 8, Acıbadem Kadıköy 34718 İstanbul
Web sitesi : acibademtupbebek.com

Alman Hastanesi IVF merkezi
Telefon: 0212 293 21 50 (60 hat)
Faks: 0212 293 47 52
Adres: Sıraselviler Caddesi No:119 Taksim İstanbul
Web sitesi : almanhastanesi.com.tr

Amerikan Hastanesi Yardımcı Üreme Teknikleri Merkezi
Telefon: 444 3 777
Adres: Güzelbahçe Sokak, No: 20 Nişantaşı, İstanbul
Web sitesi : amerikanhastanesi.com.tr

Bahçeci klinik
Telefon: 0212 230 08 09
Fax: 0212 230 39 90
Adres: Abdi İpekçi Cad. No: 44/17 Nişantaşı, Istanbul
Web sitesi : bahceci.com

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi IVF Merkezi
Telefon: 0212 414 30 00
Adres: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 34098, Cerrahpaşa, Istanbul
Web sitesi: ctf.edu.tr

Dr.Pakize İ. Tarzi Yardımla Üreme Merkezi
Telefon: 0212 343 01 00
Adres: Valikonağı Cad. Fulya Sok. No: 3 Nişantaşı, Istanbul
Web sitesi : pakizetarzi.com

Eurofetil Üreme Sağlığı Merkezi
Telefon: 0216 474 70 47 (pbx)
Fax: 0216 474 70 40
Adres: Nuhkuyusu Caddesi No 90 81190 Altunizade, Istanbul
Web sitesi : bebekistiyorum.com

Ferti-jin Kadın Sağlığı Merkezi Bebek
Telefon: 0212 287 57 75
Fax: 0212 287 57 61
Adres: Nisbetiye Cad. Bebek Dağı Sk. No:14 Etiler, Istanbul
Web sitesi : fertijin.com

Hattat Klinik
Telefon: 0212 282 36 46
Adres: Yeni Sülün Sok. No:85 3. Levent, Istanbul
Web sitesi : hattatklinik.com

Jinemed Kadın Sağlığı Merkezi
Telefon: 0212 260 40 40
Fax: 0212 327 67 67
Adres: Nüzhetiye Cad.Deryadil Sok. No:1 Beşiktaş, Istanbul
Web sitesi : jinemed.com.tr

Kadıköy Şifa Hastanesi
Telefon: 0216 449 22 22 (pbx)
Fax: 0216 449 33 33
Adres: Caferağa 34710 Kadıköy, Istanbul
Web sitesi : kadikoysifa.com

Marmara Üniversitesi IVF Merkezi
Telefon: 0216 336 32 05
Adres: Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi 34668 Haydarpaşa, Istanbul

Medikal Park Hospital
Telefon: 0212 227 55 55
Fax: 0212 227 34 77
Adres: Emirhan Caddesi No: 145 Atakule A Blok No: 21 Dikilitaş Beşiktaş 34349, Istanbul
Web sitesi : medicalpark.com.tr

Memorial Hastanesi
Telefon: 444 7 888
Fax: 0212 314 66 60
Adres: Piyale Pasa bulvari 34385 Okmeydani, Istanbul
Web sitesi : memorial.com.tr

Metropolitan Florance Nightingale Hastanesi
Telefon: 0212 288 34 00
Fax: 0212 272 51 93
Adres: Gayrettepe Mh. Cemil Aslan Güder Sok. No:8 Gayrettepe 34349, Istanbul
Web sitesi : florence.com.tr

Türkiye Hastanesi
Telefon: 0212 314 14 14
Fax: 0212 314 14 15
Adres: Darülacaze Cad. 34381 Şişli, Istanbul
Web sitesi : turkiyehastanesi.com

İnternational Hospital Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0212 663 30 00
Adres: İstanbul Caddesi No:82 Yeşilköy, Istanbul
Web sitesi : internationaltupbebek.com

İstanbul Tıp Fakültesi İnfertilite Merkezi
Telefon: 0212 414 20 00
Adres: İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi Çapa 34390, Istanbul
Web sitesi: itf.istanbul.edu.tr

İsviçre Hastanesi
Telefon: 0216 575 26 66 - 575 79 37
Adres: Ali Nihat Tarlan Caddesi Ertas Sokak No: 19 Kadıköy 34752, Istanbul
Web sitesi : ih.com.tr

Zeynep Kamil Hastanesi İnfertilite ve Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0216 391 06 80 (20 Hat)
Fax: 0216 391 06 90
Adres: Arakiyeci Hacı Mehmet Mahallesi. Op.Dr.Burhanettin Üstünel Caddesi No:10 Üskudar 34668, Istanbul
Web sitesi : zeynepkamil.gov.tr

Şafak Hastanesi Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0212 4565 44 44 (pbx)
Fax: 0216 565 85 85
Adres: Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:192 Göztepe, Istanbul
Web sitesi : safakhastanesi.com.tr


İzmir'de Bulunan Tüp Bebek Merkezleri ve Adresleri:


Asagida bulunan listemizde İzmir ilimizde yeralan tüp bebek merkezleri ve adreslerini gorebilirsiniz.

Ege Üniversitesi Aile Planlama
Telefon: 0232 339 84 84
Adres: Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Aile Planlaması ve Tüp Bebek Merkezi Bornova, Izmir
Web sitesi : egetupbebek.com

Özel Irenbe Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0232 464 58 88
Fax: 0232 464 58 89
Adres: Talatpaşa Bulv. 1436 Sok No:6 35220 Alsancak, Izmir
Web sitesi : irenbe.com

Özel Ege Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0232 445 31 45
Fax: 0232 445 42 52
Adres: 1418 Sok. No:10 Kahramanlar, Izmir
Web sitesi : egetupbebek.com.tr



Bursa'da Bulunan Tüp Bebek Merkezleri ve Adresleri:


Asagida bulunan listemizde Bursa ilimizde yeralan tüp bebek merkezleri ve adreslerini gorebilirsiniz.

Jinemed Bursa Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0224 273 19 81
Fax: 0224 273 19 91
Adres: Kıbrıs Şehitleri Cad.No:179 Osmangazi Metro İstasyonu Yanı, Bursa
Web sitesi : jinemedbursa.com

Bursa Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0224 251 50 00 (pbx)
Fax: 0224 251 74 64
Adres: Uluyol Er Sok. No:16/A (Yeni Adliye Karsisi), Bursa
Web sitesi : bursatupbebek.com



Antalya'da Bulunan Tüp Bebek Merkezleri ve Adresleri:


Asagida bulunan listemizde Antalya ilimizde yeralan tüp bebek merkezleri ve adreslerini gorebilirsiniz.

Antalya Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0242 345 47 00 (pbx)
Fax: 0242 345 47 47
Adres: Kanal Mh. Halide Edip Cad. No:7 07080, Antalya
Web sitesi : antalyatupbebek.com

Anadolu Hastanesi Tüp Bebek Merkezi
Telefon: 0242 312 52 52
Fax: 0242 312 06 52
Adres: Çaybaşı Mah. Burhanettin Onat Caddesi 1352 Sokak No:12 Kat:7, Antalya
Web sitesi : akdeniztupbebek.com